She breathed in deeply and started to tell about her situation.
- O, derin bir nefes alıp hâlini anlatmaya başladı.
This makes the situation worse.
- Bu, durumu daha kötü hale getirir.
Tom's condition is still critical.
- Tom'un durum hâlâ kritik.
Tom is still in critical condition.
- Tom hâlâ kritik durumda.
He is still standing.
- Halen ayakta duruyor.
The job offer still stands.
- İş teklifi hâlâ duruyor.
The American Government declared a state of emergency.
- Amerikan hükümeti olağanüstü hal ilan etti.
Even though the United States is a developed country, it still has some very poor people.
- Gelişmiş bir ülke olsa bile Abd'de hala bazı çok yoksul insanlar var.
Layla's love for Fadil was starting to become an obsession.
- Leyla'nın Fadıl'a olan sevgisi bir takıntı haline gelmeye başlıyordu.
Layla became irresistible.
- Leyla karşı konulmaz hale geldi.
This portion of the library is off-limits to the public.
- Kütüphanenin bu bölümü halka açık değil.
Their ship is still in port.
- Onların gemisi hâlâ limanda.
Japanese people exchange gifts in order to express their feelings.
- Japon halkı duygularını ifade etmek için hediyeleri takas eder.
One of England's kings abdicated the throne in order to marry a commoner.
- İngiltere krallarından biri, halktan biriyle evlenmek için tahttan çekildi.
Matter changes its form according to temperature.
- Madde sıcaklığa göre hal değiştirir.
He is in good temper.
- O, iyi bir ruh hali içinde.
My uncle retired from teaching last year, but he still managed to hang onto a position at the university.
- Amcam geçen yıl öğretmenlikten emekli oldu, fakat üniversitede bir görevi hâlâ sürdürebiliyordu.
The red lamp lights up in case of danger.
- Kırmızı lamba tehlike halinde yanar.
In case it rains, I won't go.
- Yağmur yağması halinde, gitmem.
There's still no end in sight.
- Görünürde hâlâ bir son yok.
Yesterday, my aunt regained her sight.
- Dün, halam görüşünü yeniden kazandı.
The situation could only be settled by war.
- Bu durum sadece savaşla halledilebilirdi.
The sun having set, they were still dancing.
- Güneş batarken, onlar hâlâ dans ediyorlardı.
It's worth trying at all events.
- Her halükarda denemeye değer.
The event still remains vivid in my memory.
- Olay belleğimde hâlâ canlı duruyor.
Half a million children still face malnutrition in Niger.
- Yarım milyon çocuk Nijer'de hâlâ yetersiz beslenme ile karşı karşıyadır.
The girl lifted her face, still wet with tears.
- Kız, göz yaşlarıyla hâlâ ıslak yüzünü kaldırdı.
Is this a different word or just another form of the same word?
- Bu farklı bir kelime mi yoksa aynı kelimenin başka bir hâli mi?
Matter changes its form according to temperature.
- Madde sıcaklığa göre hal değiştirir.
She is in a bad mood.
- O kötü bir ruh hali içinde.
Tom was tired and in a bad mood.
- Tom yorgun ve kötü bir ruh hali içindeydi.
I haven't figured that out yet.
- Onu henüz halletmedim.
I've got to figure this out.
- Bunu halletmek zorundayım.
We still haven't found the solution.
- Hâlâ çözümü bulmadık.
The size of the carpet is 120 by 160 centimeters.
- Halının büyüklüğü 120'ye 160 santimetredir.
Tom can still wear the same size jeans he did when he was twenty years old.
- Tom yirmi yaşındayken giydiği aynı beden pantolonu hâlâ giyebiliyor.
I prithee, good Prince Hal, help me to my horse, good king's son.