hali̇'

listen to the pronunciation of hali̇'
Turkish - Turkish
(Osmanlı Dönemi) Boşanmış erkek, zevcesini şer'an terketmiş adam. (Müennesi: Hâlia'dır.)
(Osmanlı Dönemi) Soyulmu
(Osmanlı Dönemi) İtaatsız, isyan eden, utanmaz, kayıtsız, hayasız
(Osmanlı Dönemi) Kovulmuş
HALÎ'
(Osmanlı Dönemi) Ailesinden ayrılan kimse
HALÎ'
(Osmanlı Dönemi) Kurt
HALÎ
(Osmanlı Dönemi) Hâl ile, vaziyet ile. Tavra âit. şimdiki. Hâle mensub
HALİ
(Osmanlı Dönemi) Tenhâ. Boş. Sahipsiz. Issız. İçinde bir şey olmama
HALİ OLMA
(Hukuk) Boş, ıssız, arınmış, serbest
HALİ SABIKA İRCA
(Hukuk) Eski hale getirme
HALİ İHTİZAR
(Hukuk) Can çekişme
hali
Boş, ıssız, tenha
hali
(Osmanlı Dönemi) boş, ıssız, tenhâ; şimdiki hale âit birşeyi hal ile anlatma
ZARURET HALİ
(Hukuk) Bir kimsenin gerek kendisini ve gerek başkasını,vukuuna bilerek yer vermediği ve başka türlü hareket olanağı da olmadığı,ağır ve muhakkak bir tehlikeden korumak zorunluluğuyüzünden işlediği fiillerden ceza görmemesi
insan hali
Olabilir, hoş karşılamak gerekir
insanlık hali
Olabilir, hoş karşılamak gerekir, insan hâli
isim hali
Başka bir kelime ile ilgi kurmak için, ismin yalın olarak veya ek olarak girdiği durum, ad durumu
keyif hali
İçkili olma, çakırkeyf
nez hali
Can çekişme durumu
vasıta hali
İsmin belirttiği nesnenin vasıta olarak kullanıldığını, fiile vasıta olduğunu belirtmek için kullanılan hâl
vasıta hali eki
bakınız: vasıta hâli
yönelme hali
bakınız: yönelme durumu
yükleme hali
Yükleme durumu, belirtme durumu, belirtme hâli
English - English

Definition of hali̇' in English English dictionary

hali
Turkish word meaning Carpet
hali
Carpet (Pronounced "ha-la")
hali
The Turkish word for carpet
Turkish - English

Definition of hali̇' in Turkish English dictionary

ruh hali
mood

Tom was tired and in a bad mood. - Tom yorgun ve kötü bir ruh hali içindeydi.

She may well refuse to speak to you because she's in a very bad mood. - O seninle konuşmayı reddedebilir çünkü o çok kötü bir ruh hali içinde.

hali
void
hali olmamak
be fagged out
hali olmamak
be tired
hali olmamak
be exhausted
hali olmamak
beat
hali olmamak
be worn
hali hazır
already
hali olma
to state
hali saha
state court
hâli olmak, boş olmak
state of being, to be empty
hali
empty,vacant; uninhabited, deserted
hali harap
to be in great trouble
hali kalmamak
have no strength left
hali kalmamak
languish
hali kalmamak
be exhausted
hali kalmamak
droop
hali kalmamak
to have no strength left, to be tired out/worn-out
hali kalmamak
faint
hali kalmamak
feel faint
hali kalmamış
languishing
hali vakti yerinde
well off
hali vakti yerinde
well to do
hali vakti yerinde
well-off, affluent, in clover
hali vakti yerinde
in good circumstances
hali vakti yerinde
well endowed
hali vakti yerinde
well situated
hali vakti yerinde olmak
live in clover
hali vakti yerinde olmak
be in clover
hasta olma hali
(Tıp) morbidity
ruh hali
temper

Tom has a bad temper. - Tom'un kötü bir ruh hali var.

He is in good temper. - O, iyi bir ruh hali içinde.

savaş hali
warfare
ismin i hali
objective
ruh hali
state of mind

This is a dangerous state of mind for a man to be in. - Bu, içinde bulunacak bir adam için tehlikeli bir ruh halidir.

uyku hali
somnolence
cezir hali
low tide
de (ismin-de hali)
at
doluluk hali
(Tıp) plethora
gerilme hali
state of stress
ismin -den hali
(Dilbilim) the ablative
ismin -e hali
(Dilbilim) dative
ismin -e hali
the dative
ismin -i hali
(Dilbilim) accusative
ismin -i hali
(Dilbilim) accusative case
ismin -i hali
(Dilbilim) the accusative
ismin yalın hali
(Dilbilim) nominative
ismin-e hali
dative case
ismin-e hali
(Dilbilim) dative
ismin-i hali
objective case
ismin-i hali
objective
kendinden geçme hali
trance
kriz hali
(Tıp) critical condition
medeni hali
marital status
met hali
high tide
tehlike hali
emergency
uyku hali
(Gıda) dormant
uyku hali
quiescence
yerin hali
(Meteoroloji) ground
-i hali
Accusative case
ay hali
Menstruation
isim hali
case
yeni ay, ayın ilk hali
new moon, the first state in
yönelme hali
orientation state
-de hali
{g} the locative case, the locative
-de hali
locative case kalma durumu
-den hali
{g} the ablative case, the ablative
-den hali
ablative case
-e hali
{g} the dative case, the dative
-i hali
{g} the accusative case, the accusative
-i hali
accusative (case) belirtme durumu
-in hali
{g} the genitive case, the genitive
alarm hali
(Havacılık) alert phase
aracın içinde olan, aracın içinde olma hali
(Askeri) inboard
ayakta duracak hali kalmamak
to feel fatigued
ayakta duracak hali kalmamış
ready to drop
ayakta duracak hali kalmamış
fit to drop
cezir hali
ebb tide
cezir hali the sea when it is
at ebb
den hali
ablative
denge hali
condition of equilibrium
denge hali
state of equilibrium
depresyon hali
saturninity
doygun olma hali
saturity
doygunluk hali
state of saturation
doğum hali
childbed
eril ve dişil hali aynı olan
(kelime) epicene
evlilik hali
connubiality
gaz hali
gaseous
gaz hali
gaseous state

This substance is in gaseous state. - Bu madde, gaz halindedir.

genç kızlık hali
girlishness
hipnoz hali
trance
ihlal hali
(Hukuk) case of infringement
ikamet etmeme hali
nonresidence
iki kelimenin kaynaşmış hali
blend word
ilgisiz olma hali
dismissiveness
in hali
genitive case
in hali
genitive
in hali
possessive
insan hali
human nature
insan hali
(Konuşma Dili) Human nature is just that way
insanlık hali
it's only human nature
isim hali
locative case
isim hali
locative
isim hali gram. case
(of a noun)
ismin -de hali
the locative
ismin -in hali
the genitive
ismin -in hali
(Dilbilim) the possessive case
ismin de hali
locative
ismin de hali
locative case
ismin den hali
(Dilbilim) ablative
ismin e hali
dative case
ismin e hali
dative
ismin i hali
accusative
ismin i hali
accusative case
ismin i hali
objective case
ismin in hali
objective genitive
iyi ruh hali
good psychology
keyif hali
tipsiness
kolunu kıpırdatacak hali olmamak
to be dead beat
kuruntulu ruh hali
(Pisikoloji, Ruhbilim) delusional mood
kuvantum hali
quantum state
limit gerilme hali
limiting state of stress
meyve hali
wholesale market hall
ne hali varsa görmek
to stew in one's own juice
ne hali varsa görsün
let him stew in his own juice
nemlilik hali
state of humidity
paçasını çekecek/toplayacak hali olmamak
to be hopelessly weak or incompetent
provaların sayfa şekline getirilmiş hali
paste up
ruh hali
frame of mind, mood
ruh hali
inward
ruh hali
tone
ruh hali
humour [Brit.]
ruh hali
frame of mind
ruh hali
habit of mind
ruh hali
humor
ruh hali
spirit

Tom expected Mary to be in good spirits. - Thomas Mary'nin iyi ruh hali içinde olmasını bekledi.

For all their serious wounds, all of them were in good spirits. - Ciddi yaralarına rağmen onların hepsi iyi ruh hali içindeydi.

ruh hali
psychology
savaş hali
state of war
sebze hali
fruit market
sebze hali
wholesale market hall
sebze hali
vegetable market
sinirli ruh hali
frayed temper
stabilize harp hali
(Askeri) stabilized warfare
sökülmüş hali gösteren çizim
exploded view
taban hali
ground state
uyku hali
sleep
uyku hali
dormancy
yer belirtme hali
locative
yer belirtme hali
locative case
yoksulluk hali
state of destitution
yük hali
loading case
yük hali
load case
yük hali
loading condition
zaruret hali
(Hukuk) necessity
zımni somaj hali
(Askeri) constructive placement
ölüm hali
deaths
üye olmama hali
nonmembership