This makes the situation worse.
- Bu, durumu daha kötü hale getirir.
The international situation is becoming grave.
- Uluslararası durum önemli hâle geliyor.
Tom is still in critical condition.
- Tom hâlâ kritik durumda.
Tom's condition is still critical.
- Tom'un durum hâlâ kritik.
Our peoples have more in common than can be seen at first sight.
- Bizim halkların ilk bakışta görülebilenden daha çok ortak yönleri var.
There's still no end in sight.
- Görünürde hâlâ bir son yok.
We turned it into a state problem.
- Onu bir devlet sorunu haline getirdik.
Even though the United States is a developed country, it still has some very poor people.
- Gelişmiş bir ülke olsa bile Abd'de hala bazı çok yoksul insanlar var.
Layla became irresistible.
- Leyla karşı konulmaz hale geldi.
Fadil realized that Layla was still alive.
- Fadıl, Leyla'nın hala hayatta olduğunu fark etti.
The job offer still stands.
- İş teklifi hâlâ duruyor.
Tom is still standing.
- Tom hâlâ ayakta duruyor.
The sun having set, they were still dancing.
- Güneş batarken, onlar hâlâ dans ediyorlardı.
The matter is all settled.
- Sorun tamamen halledildi.
The red lamp lights up in case of danger.
- Kırmızı lamba tehlike halinde yanar.
In case of fire, call 119.
- Yangın haline, 119'u ara.
The event still remains vivid in my memory.
- Olay belleğimde hâlâ canlı duruyor.
It's worth trying at all events.
- Her halükarda denemeye değer.
From the look on his face, he is in a bad mood now.
- Görünüşe göre o şimdi kötü bir ruh hali içinde.
The girl lifted her face, still wet with tears.
- Kız, göz yaşlarıyla hâlâ ıslak yüzünü kaldırdı.
This portion of the library is off-limits to the public.
- Kütüphanenin bu bölümü halka açık değil.
Their ship is still in port.
- Onların gemisi hâlâ limanda.
Japanese people exchange gifts in order to express their feelings.
- Japon halkı duygularını ifade etmek için hediyeleri takas eder.
We need to work together in order to make the world a better place.
- Dünyayı daha iyi bir yer hâline getirmek için birlikte çalışmamız gerek.
Matter changes its form according to temperature.
- Madde sıcaklığa göre hal değiştirir.
He is in good temper.
- O, iyi bir ruh hali içinde.
My uncle retired from teaching last year, but he still managed to hang onto a position at the university.
- Amcam geçen yıl öğretmenlikten emekli oldu, fakat üniversitede bir görevi hâlâ sürdürebiliyordu.
France's currency was the franc, and its symbol was ₣. While it is no longer used in France, francs are still in use in some former French colonies such as Guinea.
- Fransa'nın para birimi franktı ve sembolü ₣ idi. Frank Fransa'da artık kullanılmıyor ama Gine gibi bazı eski Fransız kolonilerinde hâlâ kullanılmaktadır.
Is this a different word or just another form of the same word?
- Bu farklı bir kelime mi yoksa aynı kelimenin başka bir hâli mi?
He was in a bad mood, which was rare for him.
- O kötü bir ruh hali içinde, bu onun için nadirdi.
She is in a bad mood.
- O kötü bir ruh hali içinde.
I still can't figure out how it happened.
- Onun nasıl olduğunu hâlâ anlayamıyorum.
Idiot! She's not being honest when she says she loves you. Haven't you figured it out yet? She's just a gold digger.
- Aptal! Seni sevdiğini söylediğinde dürüst olmuyor. Hâlâ anlamadın mı? O, tam bir altın arayıcısı.
We still haven't found the solution.
- Hâlâ çözümü bulmadık.
The size of the carpet is 120 by 160 centimeters.
- Halının büyüklüğü 120'ye 160 santimetredir.
Tom can still wear the same size jeans he did when he was twenty years old.
- Tom yirmi yaşındayken giydiği aynı beden pantolonu hâlâ giyebiliyor.
All prepositions take the nominative.
- Tüm edatlar, yalın haldedir.
I prithee, good Prince Hal, help me to my horse, good king's son.
"...«trajedi»ler bi-eyyi-hâl manzum olmak ve beş ve¬yâhûd üç fasla münkasım bulunmak lâzımdır." (Nâmık Kemal, Mukaddime-i Celal).
... are aware of hal ...