Tom felt that he deserved an explanation.
- Tom bir açıklamayı hak ettiğini hissetti.
He was bored with his wife, an excellent woman he didn't deserve.
- Hiç hak etmediği, harika bir kadın olan karısından bıkmıştı.
This hotel is far from deserving the four stars the guidebook gives it.
- Bu otel rehber kitabın verdiği dört yıldızı hak etmekten uzaktır.
I don't think that I deserved the punishment I got.
- Aldığım cezayı hak ettiğimi düşünmüyorum.
His crime deserved the death penalty.
- Onun suçu ölüm cezasını hak etti.