You'd better not make light of him.
- Onu hafife almasan iyi olur.
It's good now; neither too heavy nor too light.
- O şimdi iyi; ne çok ağır ne de çok hafif.
I have a mild headache.
- Hafif bir baş ağrım var.
I was mildly disappointed.
- Hafifçe bir hayal kırıklığına uğradım.
She stood silently, her head tilted slightly to one side.
- Başı bir tarafa doğru hafifçe eğik, sessizce ayakta durdu.
A nerve cell responds to a slight stimulus.
- Bir sinir hücresi hafif bir uyarıcıya yanıt verir.
This titanium bicycle made in Italy is incredibly lightweight.
- İtalya'da yapılan bu titanyum bisiklet inanılmaz hafiftir.
This carbon fiber bicycle is incredibly lightweight.
- Bu karbon fiber bisiklet inanılmaz hafiftir.
I'd like my coffee weak.
- Kahvemi hafif istiyorum.
I like my coffee weak.
- Kahvemi hafif severim.
Someone tapped me on the shoulder.
- Birisi omuzuma hafifçe vurdu.
Tom tapped on the window.
- Tom pencereye hafifçe vurdu.
I think you underestimate us.
- Sanırım bizi hafife alıyorsun.
I think you underestimate him.
- Sanırım onu hafife alıyorsun.
She gave the door a gentle push.
- O, kapıyı hafifçe itti.
Just close your eyes, whispered Tom, and when Mary closed her eyes, he kissed her softly on the lips.
- Tom Sadece gözlerini kapat. diye fısıldadı ve Mary gözlerini kapatınca, onun dudaklarını hafifçe öptü.
The dog barked softly.
- Köpek hafifçe havladı.
Tom doesn't give advice lightly.
- Tom hafifçe tavsiye vermez.
I dress lightly all the time.
- Her zaman hafifçe giyinirim.