She stood silently, her head tilted slightly to one side.
- Başı bir tarafa doğru hafifçe eğik, sessizce ayakta durdu.
My grandmother is hard of hearing. In other words she is slightly deaf.
- Büyükannem biraz ağır işitir. Yani hafifçe sağırdır.
I was mildly disappointed.
- Hafifçe bir hayal kırıklığına uğradım.
Tom knocked lightly on Mary's door.
- Tom Mary'nin kapısını hafifçe çaldı.
Tom kissed Mary lightly on the lips.
- Tom Mary'yi dudaklarından hafifçe öptü.
The boy faintly resembled his father in appearance.
- Oğlan görünüşte hafifçe babasına benziyordu.
Tom kissed Mary lightly on the lips.
- Tom Mary'yi dudaklarından hafifçe öptü.
Tom knocked lightly on Mary's door.
- Tom Mary'nin kapısını hafifçe çaldı.
We have to nudge him to do the right thing.
- Onun doğru şeyi yapması için hafifçe dürtmek zorundayız.
We have to nudge him to do the right thing.
- Onun doğru şeyi yapması için hafifçe dürtmek zorundayız.