She stood silently, her head tilted slightly to one side.
- Başı bir tarafa doğru hafifçe eğik, sessizce ayakta durdu.
The tower leaned slightly to the left.
- Kule sola doğru hafifçe eğildi.
I was mildly disappointed.
- Hafifçe bir hayal kırıklığına uğradım.
Tom kissed Mary lightly on the cheek.
- Tom Mary'yi yanağından hafifçe öptü.
I dress lightly all the time.
- Her zaman hafifçe giyinirim.
The boy faintly resembled his father in appearance.
- Oğlan görünüşte hafifçe babasına benziyordu.
Tom knocked lightly on Mary's door.
- Tom Mary'nin kapısını hafifçe çaldı.
I dress lightly all the time.
- Her zaman hafifçe giyinirim.
We have to nudge him to do the right thing.
- Onun doğru şeyi yapması için hafifçe dürtmek zorundayız.
We have to nudge him to do the right thing.
- Onun doğru şeyi yapması için hafifçe dürtmek zorundayız.