hükümsüz

listen to the pronunciation of hükümsüz
Turkish - English
(Hukuk) void
null
invalid
invalid, null, null and void geçersiz
inoperative
nude
statute barred
nugatory
(Kanun) ineffective
caducous
null and void
weak
hüküm
provision
hükümsüz kılmak
void
hükümsüz kılmak
nullify
hükümsüz kılmak
cancel
hükümsüz süre
(Askeri) inoperative time
hükümsüz bırakılmış
void has been left
hükümsüz kılmak
invalidate
hükümsüz kılmak
to nullify, annul, invalidate
hükümsüz kılmak
override
hükümsüz kılmak
(Hukuk) (hukuki bir kararı veya usulü) nullify
hükümsüz kılmak
to invalidate, to abolish yürürlükten kaldımak, iptal etmek
hükümsüz olduğu bildirilen tüzük
(Hukuk) regulation declared void
hükümsüz olmak
fall into abeyance
hükümsüz olmak
to be in abeyance
hükümsüz çek
(Kanun) cancellation check
hüküm
ruling
hüküm
{i} sentence

Sami was convicted of murder and sentenced to death. - Sami cinayetten hüküm giydi ve ölüm cezasına çarptırıldı.

A verdict and a sentence are different things. - Yargı ve hüküm farklı şeylerdir.

hüküm
verdict

A verdict and a sentence are different things. - Yargı ve hüküm farklı şeylerdir.

The verdict is something only a jury can decide. - Hüküm sadece jüri tarafından karar verilebilen bir şeydir.

hüküm
government

The government must make fundamental changes. - Hükümet temel değişiklikler yapmalı.

The labor unions had been threatening the government with a general strike. - İşçi sendikaları hükümeti genel grevle tehdit etmekteydi.

hüküm
statute
hüküm
{i} judgement

Only about 15 per cent of people with autism are in the workforce, mainly because people are so judgemental about them. - Otistik insanların yalnızca yaklaşık yüzde 15'i işgücündedir, başlıca nedeni insanların onlar hakkındaki büyük peşin hükümleridir.

hüküm
effect

His speech was an effective apology for the Government's policies. - Onun konuşması Hükümetin politikalarıyla ilgili etkili bir özürdü.

hüküm
(Latin) clausula
hüküm
(Latin) sententia
hüküm
ordinance
hüküm
provisions
hüküm
command
hüküm
sentential
hüküm
(Ticaret) possession
hüküm
condition
hüküm
domination
hüküm
ascendancy
hüküm
edict
hüküm
(Kanun) judicial sentence
hüküm
sentencing
hüküm
dictum
hüküm
predication
hüküm
judgment

Thinking is difficult, and therefore many people only pass judgment. - Düşünmek zordur ve bu yüzden birçok insan sadece hüküm verir.

Don't pass judgment too quickly. - Çok hızlı hüküm vermeyin.

hüküm
decree
hüküm
adjudication
hüküm
fiat
hüküm
mastership
hüküm
dominion
hüküm
arbitrament
hüküm
force

My impression of this government is that they need a more forceful economic policy, otherwise they'll encounter large problems in the future. - Benim bu hükümet hakkındaki izlenimim onların daha güçlü bir ekonomik politikaya ihtiyaçları olduğu, aksi takdirde gelecekte büyük sorunlarla karşılaşacaklarıdır.

hüküm
{i} operation
hüküm
conclusion

We shouldn't jump to conclusions. - Anlamadan hüküm vermemeliyiz.

I'm sorry I jumped to conclusions. - Üzgünüm anlamadan hüküm verdim.

hüküm
ruled for
önyargısız, peşin hükümsüz
unbiased, unprejudiced
hata yüzünden hükümsüz kalan yargılama
mistrial
hüküm
(Hukuk) judgment, provision, ruling, assessment, decision, conclusion
hüküm
decision

There's growing anger over the government's decision. - Hükümetin kararı üzerine büyüyen öfke var.

Students have been protesting against the government's decision. - Öğrenciler hükümetin kararına karşı protesto yapıyorlar.

hüküm
assize
hüküm
rule

The people resisted their cruel ruler. - İnsanlar zalim hükümdara direndi.

The peasants rose up in rebellion against the ruler. - Köylüler hükümdara karşı ayaklandılar.

hüküm
award
hüküm
estimate
hüküm
doom
hüküm
decision, sentence, decree, judgment
hüküm
legality, authority, validity
hüküm
rule, authority; command, edict; judgement, verdict; sentence, decree, judicial sentence/decision; government; effect, influence; importance; provision, condition
hüküm
sovereignty, sway, jurisdiction
hüküm
deliverance
hüküm
authority
hüküm
importance, effect, influence
hüküm
assumption, opinion, thought
hüküm
judgement [Brit.]
hüküm
proviso
hüküm
force, grip, hold
hüküm
dicta
hüküm
mastery
hüküm
ascendantent
hüküm
power

Some people think the government has way too much power. - Bazı insanlar hükümetin oldukça çok fazla gücünün olduğunu düşünüyor.

I know some powerful people in the government. - Hükümette bazı güçlü insanlar tanıyorum.

hüküm
judg(e)ment
kendiliğinden hükümsüz
(Hukuk) automatically void
peşin hükümsüz
unprejudiced
tamamen hükümsüz
(Politika, Siyaset) vanitas vanitatum
Turkish - Turkish
Yürürlükten çıkarılmış, yürürlükten kaldırılmış, geçersiz, hükmü kalmamış
batıl
(Osmanlı Dönemi) LAGV
Hüküm
(Osmanlı Dönemi) FETTE
hüküm
Karar
hüküm
Yargı: "Hükmü doğru ve pek de yerinde olamazdı."- F. R. Atay
hüküm
Egemenlik, hâkimiyet
hüküm
Yargı
hüküm
Önem, geçerlilik
hüküm
Değer, aynı veya benzer nitelik
hüküm
Değer, aynı veya benzer nitelik: "Kocabaş Kazasker, gerçekten Sultan Mahmut'un gözbebeği hükmündeymiş."- R. N. Güntekin. Önem, geçerlilik
hüküm
Etki, hız, şiddet