Ne! Sen hâlâ o adamla birlikte misin? ve biz cevaplarız: Ne yapabilirim! Onu seviyorum!
- What! You're still with that guy? and we answer: What can I do! I LOVE him!
İş yerindeki adamların karının seni başka bir kadın için terk ettiğini duyuncaya kadar bekle.
- Wait till the guys at work hear that your wife left you for another woman.
Şu herifi tanımıyor musun?
- Don't you recognize that guy?
Siz acayip kılıklı herifler tamamen cahilsiniz.
- You guys are totally clueless.
Tom tam olarak Mary'nin takılmak istediği adam türü.
- Tom is exactly the sort of guy Mary wants to hang out with.
Siz çocuklar takılmak istemez misiniz?
- Don't you guys hang out?
Bütün adamlar onunla alay ettiler.
- The guys all made fun of him.
Ben o tip adam değilim.
- I'm not that type of guy.
Barın önünde çok sayıda acayip kılıklı tipler takılıyordu.
- Several guys were hanging around in front of the bar.
Barın önünde çok sayıda acayip kılıklı tipler takılıyordu.
- Several guys were hanging around in front of the bar.
Bireysel özgürlük demokrasinin temelidir.
- Individual freedom is the foundation of democracy.
Bir takım yıldızındaki bireysel yıldızlar birbirlerine çok yakın görünebilir fakat aslında onlar uzayda büyük mesafelerle ayrılabilir ve birbirleriyle hiç gerçek bağlantısı yoktur.
- The individual stars in a constellation may appear to be very close to each other, but in fact they can be separated by huge distances in space and have no real connection to each other at all.
Dün yeni bir kişisel bilgisayar satın aldım.
- I bought a new personal computer yesterday.
Kilo almak, kişisel gelişimin en kolay metodudur.
- Weight increase is the easiest method for personal development.
Benim en iyi dostum bir kitaptır.
- My best friend is a book.
Gerçek dostluk paha biçilmezdir.
- True friendship is priceless.
Onun davranışları bir centilmen tavrı değildir.
- His manners are not those of a gentleman.
Bir centilmen böyle bir şey yapmazdı.
- A gentleman wouldn't do such a thing.
Her insan bir bireydir.
- Each human being is an individual.
Bir bireyin hakları ve sorumlulukları vardır.
- An individual has rights and responsibilities.
Almanlar tutumlu bir millettir.
- Germans are a frugal people.
İngilizler becerikli bir millettirler.
- The English are a practical people.
O mükemmel bir beyefendi.
- He is a perfect gentleman.
İstasyonda güvenilir bir beyefendiyle karşılaştım.
- I met a certain gentleman at the station.
Biz rakibiz, ortak değil.
- We're competitors, not partners.
Sadece Tom'la ortak oldum.
- I just made Tom partner.
Saçma bir gece kulübündeyim, ahbap!
- I'm in a fricking nightclub, dude!
Parti harikaydı ahbap.
- That party was great, Dude.
Bana yardım ettiğin için teşekkürler, ahbap.
- Thank you for helping me, pal.
Onu izlesen iyi olur, ahbap.
- You'd better watch it, buddy.
Lütfen onu diğer çocuklara uzat.
- Please pass it to the other kids.
Çocukken pamuklu şekerin ve bulutların benzer olduklarını düşünürdüm.
- When I was a kid, I used to think that fairy floss and clouds were alike.
İnsan gülebilen tek hayvandır.
- Man is the only animal that can laugh.
Asya'da bir sürü insan vardır.
- There are many people in Asia.
Hiç kimse ukalayı sevmez.
- Nobody likes a wise guy.
Kaç tane erkek kardeşin var?
- How many brothers do you have?
Bir kadın erkeksiz bir şey değildir.
- A woman without a man is nothing.
Bazı delikanlılar tenis oynar diğerleri futbol.
- Some boys play tennis and others play soccer.
Karthik bir delikanlıdır.O iyi bir delikanlıdır.
- Karthik is a boy. He is a good boy.
Yahudiler Tanrı tarafından seçilmiş bir ulustur.
- Jews are a people chosen by God.
Bir ankete göre, insanların beşte üçü uluslararası konulara ilgisiz.
- According to a survey, three in five people today are indifferent to foreign affairs.
Üniversite arkadaşım terör karşıtı.
- My university friend is against terror.
Beni seven bir arkadaşım var.
- I have a friend who loves me.
Küçük oğlan hayvanat bahçesinde.
- The little boy is at the zoo.
Oğlana gönderilen mektupta ilginç bir öykü vardı.
- There was an interesting story in the letter to the boy.
Odada kaç tane erkek çocuk var?
- How many boys are there in the room?
Tom ve arkadaşları sahilde oturdu ve erkek çocuklarının yüzmesini izledi.
- Tom and his friends sat on the beach and watched the boys swimming.
Silahlar insanları öldürmez. İnsanlar insanları öldürür.
- Guns don't kill people. People kill people.
Seyahat, insanları bilgili yapar.
- Traveling makes people knowledgeable.
Eşinizle nasıl tanıştınız?
- How did you meet your partner?
Tom asla benim eşim değildi.
- Tom was never my partner.
Toplum ve birey birbirinden ayrılamazlar.
- Society and the individual are inseparable.
Arkadaşım dikkatsizce sürmez.
- Buddy doesn't drive carelessly.
Acını hissediyorum, arkadaş.
- I feel your pain, buddy.
Şirket birleşmeler ve diğer fırsatlar üzerinde çalışmak için 25 yeni ortak ekledi.
- The firm has added 25 new associates to work on mergers and other deals.
Dan, ortaklarına yalan söyledi.
- Dan lied to his associates.
Arkadaşlarını kendi istekleriyle seçmek istiyorlar.
- They want to choose their mates by their own will.
O benim iş arkadaşımdır.
- He is my working mate.
Mektup arkadaşın olmak istiyorum.
- I would like to be your pen pal.
Tom'un Avustralya'da bir kalem arkadaşı var.
- Tom has a pen pal in Australia.
Onun kişisel bir konuşma tarzı vardı.
- She had an individual style of speaking.
Küçük çocukları kaçıran insanlar hakkında duymak kanımı kaynatıyor.
- Hearing about people kidnapping little children just makes my blood boil.
Benim küçük erkek kardeşim on iki yaşında.
- My kid brother is twelve.
Neden kankam bir geri zekalı?
- Why is my buddy an idiot?
O, Amerikalı bir beyefendi değil mi?
- Isn't he an American gentleman?
Sir Harold kibar bir İngiliz beyefendisi.
- Sir Harold is a fine English gentleman.
O her zaman iş arkadaşlarından izole edilmiştir.
- He is always isolated from his fellow workers.
O gerçekten hoş bir arkadaş fakat ondan hoşlanmıyorum.
- He's quite a nice fellow but I don't like him.
Büyük bir hata yaptın, kardeş.
- You made a big mistake, buddy.
Tom gibi insanlarla arkadaşlık etmem.
- I don't associate with people like Tom.
O, bir arkadaş değil ama bir tanıdıktır.
- He is not a friend, but an acquaintance.
O bir arkadaştan daha çok bir tanıdık.
- She is more an acquaintance than a friend.
Ben bir yönetim danışmanıyım.
- I'm a management consultant.
Mike yönetim kurulunda tek erkek.
- Mike is the only man on the board.
Dr. Hellebrandt bu mükemmel üniversitede yardımcı doçenttir.
- Dr. Hellebrandt is an associate professor in that excellent university.
Tom sadece bir iş ortağı.
- Tom is just a business associate.
O, benim iş ortağımdı.
- He was my business associate.
Biz politikacıları iki yüzlülük ile ilişkilendirmek eğilimindeyiz.
- We tend to associate politicians with hypocrisy.
Üç iştirakçi yeni bir şirket kuracak.
- The three associates will set up a new company.
Tom hâlâ tamamen eskisi kadar arkadaş canlısı.
- Tom is still just as friendly as he used to be.
Erkek arkadaşım akıllı, yakışıklı, ve cana yakındır.
- My boyfriend is smart, handsome, and friendly too.
Adanın sakinleri cana yakındır.
- The inhabitants of the island are friendly.
Köpekler insanın en yakın arkadaşlarıdır.
- Dogs are man's closest friends.
Tom Mary'nin diğer çocuklar ile dışarı çıkmasını istemiyordu.
- Tom didn't want Mary to go out with other guys.
O mağazanın önünde takılan çocuklar benim bir polis olduğumu biliyorlar.
- The guys hanging out in front of that store know I'm a cop.
Siz acayip kılıklı herifler tamamen cahilsiniz.
- You guys are totally clueless.
Hey, beyler, beni bekleyin!
- Hey, guys, wait for me!
Hey beyler, lütfen biraz sakin olun.
- Hey guys, please be quiet.
Tekil atomlar, molekülleri oluşturmak için diğer atomlarla birleşebilirler.
- Individual atoms can combine with other atoms to form molecules.
Daha genç çocuklarla uğraşmayın.
- Don't pick on younger kids.
Ben gençken, bir çocuğun sahip olabileceği en modern şey, bir transistör radyoydu.
- When I was young, the hippest thing a kid could own was a transistor radio.
Midesi dolu olan bir insan kimsenin aç olduğunu düşünmez.
- A man with a full belly thinks no one is hungry.
Bir erkeğin kalbine giden yol midesinden geçer.
- The way to a man's heart is through his stomach.
El ile sürebilir misin?
- Can you drive manual?
Bu adam benim kocam değil.
- This man is not my husband.
Onlar karı koca oldu.
- They became man and wife.
Hiç kimse hatasız değildir.
- No man is without his faults.
Mağazayı pek çok kişiye sordum, ancak kimse onu duymamıştı.
- I asked many persons about the store, but no one had heard of it.
Bütün hayvanlar, insanın dışında, yaşamın asıl işinin ondan zevk almak olduğunu biliyor.
- All animals, except man, know that the principal business of life is to enjoy it.
Neden odun kesmekten büyük zevk alan bu kadar çok insan olduğunu biliyorum. Bu aktivitede sonuçları hemen anında görürsünüz. -- Albert EINSTEIN
- I know why there are so many people who love chopping wood. In this activity one immediately sees the results. -- Albert EINSTEIN
Dünyada birçok insan açtır.
- Many people in the world are hungry.
Dünyanın her yerinde çok sayıda insanlar barış istiyorlar.
- A lot of people want peace all over the world.
İnsanları işaret etmek kalabalıktır.
- It is rude to point at people.
Kalabalık bir insan grubu toplandı.
- A large crowd of people gathered.
Tom piyanosunu taşımak için ona yardım edecek bazı kişiler arıyordu.
- Tom was looking for some people to help him move his piano.
Cömertlik bazı kişilerde doğuştandır.
- Generosity is innate in some people.
Bay Hawk nazik bir beyefendidir.
- Mr. Hawk is a kind gentleman.
O bir bayan olduğu için, bu yüzden o bir beyefendi.
- As she is a lady, so he is a gentleman.
Tom sempatik bir adam.
- Tom is an agreeable person.
Yaşlı adam odasında öldü.
- The old person died in their room.
Vay be, bu cümle de amma tantana kopardı.
- Boy, that sentence sure caused a kerfuffle.
Sami dostu olan itfaiyecilerle takılıyordu.
- Sami hanged out with his fellow fire fighters.
Böyle bir adamla tartışılmayacağını bilecek kadar akıllı olmalısın.
- He ought to know better than to quarrel with such a fellow.
Tüm hatalarına rağmen, o iyi bir adam.
- For all his faults, he is a good fellow.
Adamı örnek bir beyefendi olarak tanımladı.
- He described the man as a model gentleman.
Sen bir beyefendi ve bir bilim adamısın.
- You're a gentleman and a scholar.
Onun kişisel bir konuşma tarzı vardı.
- She had an individual style of speaking.
Her kişi bir bireydir.
- Every person is an individual.
Tekil atomlar, molekülleri oluşturmak için diğer atomlarla birleşebilirler.
- Individual atoms can combine with other atoms to form molecules.
Her insan bir bireydir.
- Each human being is an individual.
Hiç kimse tam olarak kaç kişinin kendilerini hippi kabul ettiklerini bilmez.
- No one knows exactly how many people considered themselves hippies.
Hiç kimse kaç kişi öldüğünden emin değildi.
- No one is sure how many people died.
Yüz elli kişi maraton yarışına girdi.
- One hundred and fifty people entered the marathon race.
Yalnızca birkaç kişi vaktinde geldi.
- Only a few people showed up on time.
Polis bir adamla sokakta konuştu.
- The policeman spoke to a man on the street.
Sağlıklı olan adam sağlığın değerini bilmez.
- A healthy man does not know the value of health.
Biz politikacıları iki yüzlülük ile ilişkilendirmek eğilimindeyiz.
- We tend to associate politicians with hypocrisy.
Biz özgürlük dediğimizde onu Lincoln ile ilişkilendiriyoruz.
- When we say liberty, we associate it with Lincoln.
Which of these phrases do you associate with the pictures?.
Nihayet doktorun sekreteri Tom'un adını seslendi.
- Sonunda doktorun sekreteri Tom'un ismini çağırdı.
Tom nihayet eşcinsel olduğunu itiraf ettiğinde herkes zaten onun eşcinsel olduğunu biliyordu.
- Tom sonunda kabullenmeye karar verdiğinde herkes zaten onun eşcinsel olduğunu biliyordu.
He looked like an innocent child, smiling, wide-eyed, his cheeks plump and rosy, defying the object of his insults to take offence. For they were insults, Guy was in no doubt about that. Leonora's brother was implying that his name was far too upper-class for its possessor.
I wonder what those guys are doing with that cat?.
The dog's left foreleg was broken, poor little guy.
This guy, here, controls the current, and this guy, here, measures the voltage.
Terry Kilmartin , applauded for every ‘um’ and ‘ah’, knew that he was being guyed and had the charm to make it funny.
Jane considers that guy to be very good looking.
See.
An associate member of the club.
She associates with her coworkers on weekends.
An associate editor.
How are you doing there, big guy? he asked.
Don't boy me!.
I like the boy.''.
Dost thou call me fool, boy?.
Here, boys, heel; yes, Bobby, show the puppies how, good boy!.
Steve is a boy of 16.
That's my boy.
When the 'dipenda' (independence movement) in Belgian Congo turned violent, the white colonisators' often materially privileged black domestic boys were mistrusted and often abused as collaborators.
Boy, I wish I could go to Canada!.
Me and my boy grew up together in Southside.
Hey, buddy, I think you dropped this.
They have been buddies since they were in school.
drinking buddies.
Dude don't know what's good for him.
I’m not a friend of cheap wine.
You’d better watch it, friend.
To make a function be a friend to a class, the reserved word friend precedes the function prototype.
One of the most used features of MySpace is the practice that is nicknamed friending. If you friend someone, then that person is added to your MySpace friends list, and you are added to their friends list.
Lo sluggish Knight the victors happie pray: / So fortune friends the bold .
Latrobe had extensive dealings with Jefferson, the most prominent gentleman-architect in the United States.
He was an all-around good guy to visit with and be around.
As we can't print them all together, the individual pages will have to be printed one by one.
individual personal pension; individual cream cakes.
Nice guys are historically the grail of dating. ... As both Nora and I reminisced and compared how we were treated by the manwhore and by the nice guy, the manwhore always won out.
Her reputation for being a wise guy made her new teachers hesitant about having her in their classes.
I like to wear my skirts knee length.
- Eteklerimi diz boyu giymeyi severim.
His horse won by three lengths.
- Onun atı üç boy farkla kazandı.
Who will ultimately decide?
- Eninde sonunda kim karar verecek?
Such considerations ultimately had no effect on their final decision.
- Bu tür düşüncelerin sonuçta onların nihai kararı üzerinde herhangi bir etkisi olmamıştır.
Kelly's latest book appeared last week.
- Kelly'nin son kitabı geçen hafta çıktı.
His latest novel is well worth reading.
- Onun en son romanı okumaya değer.
The last time I went to China, I visited Shanghai.
- Çin'e gittiğim en son zaman, Şangay'ı ziyaret ettim.
Advances in science and technology and other areas of society in the last 100 years have brought to the quality of life both advantages and disadvantages.
- Son 100 yılın bilim ve teknoloji ve topluluğun diğer alanlarındaki gelişmeler hayat kalitesine hem avantajlar hem de dezavantajlar getirdi.
Tom and Jim are the same height.
- Tom ve Jim aynı boydalar.
What is the average height of the players?
- Oyuncuların boy ortalaması nedir?
Because of hunger and fatigue, the dog finally died.
- Açlıktan ve yorgunluktan dolayı, köpek sonunda öldü.
The lioness finally gave chase to the gazelle.
- Dişi aslan sonunda ceylanı kovaladı.
Members of the tribe settled down along the river.
- Kabile üyeleri nehir boyunca yerleşti.
The Gauls are close to the Germanic tribes.
- Galyalılar, Germen boylarına yakındır.
Close the door after you.
- Sizden sonra kapıyı kapatın.
It was clear to everyone that the vote would be close.
- Seçim sonucunun yakın olacağı herkes tarafından biliniyordu.
Hurry up, or you will be late for the last train.
- Acele et, yoksa son treni kaçıracaksın.
In late August, the Allied forces captured Paris.
- Ağustos ayı sonlarında İtilâf Devletleri, Paris'i ele geçirdi.
It's difficult to visualize four dimensions.
- Dört boyutluları görselleştirmek zordur.
It's difficult to visualize four dimensions.
- Dört boyutluları hayal etmek zordur.
Layla's letters revealed the extent of her racism.
- Leyla'nın mektupları onun ırkçılığının boyutlarını ortaya çıkardı.
It is important to recognize the extent of one's ignorance.
- Birinin cehaletinin boyutunu bilmek önemlidir.
I am not a dwarf. I am of short stature.
- Ben cüce değilim. Kısa boyluyum.
Tom was small in stature.
- Tom boy olarak küçüktü.
I have a full-length mirror in my bedroom.
- Yatak odamda bir boy aynası var.
Tom stood in front of a full-length mirror, looking at himself.
- Tom kendisine bakarak bir boy aynasının önünde durdu.
My dog is almost half the size of yours.
- Benim köpeğim neredeyse boyunuzun yarısı kadar.
Do you have these shoes in my size?
- Bu ayakkabılardan benim boyutumda olanından sizde var mı?
I wish I could figure out how to get my car painted without paying a lot of money.
- Keşke çok para ödemeden arabamı nasıl boyatacağımı bulabilsem.
Tom figured it would take him a full day to finish painting the garage.
- Tom garajı boyamayı bitirmenin onun bir gününü alacağını düşündü.
The conclusion reached by a study is People who think their feet are smelly, have smelly feet; people who think they aren't, don't.
- Bir çalışma ile ulaşılan sonuç ayaklarının pis koktuğunu düşünen insanların kötü kokan ayakları vardır; ayaklarının kötü kokmadığını düşünen insanların yoktur.
We came to the conclusion that we should help him.
- Ona yardım etmemiz gerektiği sonucuna vardık.
I bet my bottom dollar he is innocent.
- Onun masum olduğuna son dolarıma bahse girerim.
Tom sat at the bottom of the stairs wondering what he should do next.
- Tom daha sonra ne yapması gerektiğini merak ederek merdivenlerin alt kısmında oturdu.
Apply two coats of the paint for a good finish.
- İyi bir sonuç için iki tabaka boya uygula.
I'll come over after I finish the work.
- İşi bitirdikten sonra uğrayacağım.
You shouldn't sleep with a coal stove on because it releases a very toxic gas called carbon monoxide. Sleeping with a coal stove running may result in death.
- Kömür sobasıyla uyumamalısınız. Çünkü karbonmonoksit olarak adlandırılan çok zehirli bir gaz içerir. Kömür sobasıyla uyumak ölümle sonuçlanabilir.
He took care of the business after his father's death.
- O, babasının ölümünden sonra işle ilgilendi.
The first minutes after a heart attack are crucial.
- Bir kalp krizinden sonra ilk dakikalar çok önemlidir.
The end of which there were two little sketches of rhetoric and logic, the latter finishing with a specimen of a dispute in the Socratic method.
- Onun sonunda konuşma sanatı ve mantık ile ilgili , Socrates metodunda herhangi bir anlaşmazlık örneği ile biten ikincisinin sonunda iki küçük skeç vardı.
Fish and meat are both nourishing, but the latter is more expensive than the former.
- Hem balık hem de et besleyici fakat sonraki öncekinden daha pahalı.
Sami learned he had terminal cancer.
- Sami son aşamada bir kanseri olduğunu öğrendi.
Fadil's devastating fate finally came to light.
- Fadıl'ın yıkıcı kaderi sonunda gün ışığına çıktı.
The last witness sealed the prisoner's fate.
- Son tanık mahkûmun kaderini belirledi.
The room looks different after I've changed the curtains.
- Perdeleri değiştirmemden sonra oda farklı görünüyor.
It made me supremely happy.
- Bu beni son derece mutlu etti.
The bus is full. You'll have to wait for the next one.
- Otobüs dolu. Bir sonraki için beklemeniz gerekecek.
I'm working full time in a bookshop until the end of September.
- Eylül sonuna kadar bir kitapçıda tam gün çalışıyorum.
The latest issue of the magazine will come out next Monday.
- Derginin son basımı gelecek pazartesi yayınlanacak.
... Now, I talked to a guy who has a very small business. He's in the electronics business ...
... ONCE THE FOOD RUNS OUT, WE'RE GONNA LOOK TASTY TO THAT GUY. ...