good fortune; favorable issue or event

listen to the pronunciation of good fortune; favorable issue or event
English - Turkish

Definition of good fortune; favorable issue or event in English Turkish dictionary

lucky
şanslı

İyi bir sağlığa sahip olduğum için, kendimi şanslı sayıyorum. - I count myself lucky in having good health.

Allan şanslıydı ve vergi muhasebesi sınavını geçti. - Allan was lucky and passed the tax accountant examination.

luckily
iyi ki

Evet, benim dünyayı unuttuğum doğrudur. Ama senden başka kimin umurunda? İyi ki, onu kurtarmak için oradasınız! - Yes, it's true I've forgotten the world. Who cares about it but you? Luckily, you're there to save it!

İyi ki kimse ıslanmadı. - Luckily nobody got wet.

luckily
allah'tan

Allah'tan hava iyiydi. - Luckily, the weather was good.

Allah'tan Tom orada değildi. - Luckily, Tom wasn't there.

luckily
çok şükür

Çok şükür hava düzeldi. - Luckily, the weather turned out fine.

luckily
şansa bak ki

Şansa bak ki, biletleri dün almıştım. - Luckily, I was able to get the tickets yesterday.

luckily
şükür ki
luckily
şansa bakın ki
luckily
neyse ki

Neyse ki bu hafta hava sıcaktı. - Luckily, it was warm this week.

Neyse ki, Tom bazı ses yatırımları yaptı. - Luckily, Tom made some sound investments.

luckily
bereket versin ki

Bereket versin ki iki şoför de emniyet kemeri takıyordu. - Luckily, both of the drivers were wearing seat belts.

Bereket versin ki kimse öldürülmedi. - Luckily nobody got killed.

luckily
Allahtan

Allahtan, birincilik ödülünü kazandı. - Luckily, I won first prize.

Allahtan, o iyi bir koltuk buldu. - Luckily, he found a good seat.

luckily
şans eseri

Şans eseri o beni görmedi. - Luckily he did not see me.

Şans eseri, Tom'un ödünç alabileceğim biraz parası vardı. - Luckily, Tom had some money I could borrow.

luckily
talihine
luckily
şansla
luckiness
{i} şanslılık
luckiness
(isim) şanslılık
good fortune; favorable issue or event
Favorites