Bu haberi duymak onu mutlu etti.
- Diese Nachricht zu hören machte sie glücklich.
Şu an hiç mutlu değilim.
- Im Moment bin ich überhaupt nicht glücklich.
Sürücü ölümden kurtulacak kadar şanslıydı.
- The driver was so fortunate as to escape death.
O, ölümden döndüğü için çok şanslı.
- He was so fortunate as to escape death.
Papaz çocukları kutsadı.
- The priest blessed the children.
O küçük kızını alnından öptü, onu kutsadı ve kısa bir süre sonra öldü.
- She kissed her little daughter on the forehead, blessed her, and shortly after died.
Gerçekten kutsanmışımdır.
- I'm just really blessed.
Mübarek hatırlamadan veren ve unutmadan alandır.
- Blessed are those who give without remembering and take without forgetting.
Ben evden her zamankinden daha geç ayrıldım ama bereket versin ki tren için tam zamanında vardım.
- I left home later than usual, but fortunately I was in time for the train.
Bereket versin ki, hiçbir can kaybı olmadı.
- Fortunately, no lives were lost.
Fortunately, I was on time.
- Glücklicherweise war ich pünktlich.
Fortunately, the weather was good.
- Glücklicherweise war das Wetter schön.
I've never been this happy before.
- Ich war noch nie so glücklich.
I will make her happy.
- Ich werde sie glücklich machen.