giymek

listen to the pronunciation of giymek
Turkish - English
wear

She told me which clothes would be good to wear. - O bana giymek için hangi elbiselerin iyi olacağını söyledi.

Employees are required to wear uniforms. - Çalışanlar üniforma giymek zorunda.

dress

I don't want to wear this stupid dress! - Bu aptal elbiseyi giymek istemiyorum!

It's easier for me to wear this dress now that I'm thin. - Şimdi zayıf olduğumdan dolayı bu kıyafeti giymek benim için daha kolay.

put on

I'd like to put on some clothes. - Bazı giysiler giymek istiyorum.

It's very difficult even for a Japanese to put on a kimono. - Kimono giymek bir Japon için bile çok zordur.

don

Why don't you go buy yourself something pretty to wear to the party? - Neden partide giymek için kendine güzel bir şey almaya gitmiyorsun?

Mom, I don't want to wear this. - Anne! Bunu giymek istemiyorum.

puton
endue
indue
have something on
array
pull on
have on
(Konuşma Dili) to swallow (insulting remarks), accept (a dressing down) meekly
to put on, get on; to wear
slip on
draw on
to wear, to have sth on; to put on, to slip on
(cüppe vb.) robe
slip
get into
giyme
{i} dressing
giy
wore

She wore a blue dress made by her mother for the concert. - O, konser için annesi tarafından yapılan mavi bir elbise giydi.

She wore a green dress. - Yeşil bir elbise giydi.

giy
{f} worn

She has worn the same hat for a month. - Bir ay boyunca aynı şapkayı giydi.

I've worn holes in my socks. - Delik çoraplarımı giydim.

giyme
wearing

I like wearing old clothes. - Eski elbiseleri giymeyi seviyorum.

I preferred wearing my Hawaiian T-shirt and green shorts to be cool and different, but I quickly got used to the white shirt and black slacks. - Klas ve farklı olmak için Hawaii tişörtümü ve yeşil şortumu giymeyi tercih ettim, ama çabucak beyaz gömlek ve siyah pantolona alıştım.

elbise giymek
costume
gece elbisesi giymek
dress
hüküm giymek
be condemned
hüküm giymek
to be condemned
hüküm giymek
be sentenced
hüküm giymek
to be sentenced
hüküm giymek
condemned
hüküm giymek
sentenced
giy
have on

Why do you have only one glove on? - Neden sadece bir eldiven giyiyorsun?

What do you have on for tomorrow night? - Yarın gece için ne giyersin?

giy
put on

Tom put on his shoes. - Tom ayakkabılarını giydi.

Tom took off his clothes and put on his pajamas. - Tom elbiselerini çıkardı ve pijamalarını giydi.

giy
{f} wear

Who's wearing the blue T-shirt? - Mavi tişörtü kim giyer?

She wears high heels to make herself look taller. - O kendini daha uzun göstermek için yüksek topuklu ayakkabılar giyiyor.

giy
endue
giyme
wear

The school rules require students to wear school uniforms. - Okul kuralları öğrencilerin okul üniformaları giymelerini gerektiriyor.

Do you think it's wise to wear your uniform today? - Bugün üniforma giymenin akıllıca olduğunu düşünüyor musunuz?

ayakkabı giymek
put on shoes
don giymek
freezing to wear
elbise giymek
Dress, wear clothes
taç giymek
To crown
üstünü giymek
to put on one's clothes, to dress oneself, to get dressed
şapka giymek
to wear hats
allar giymek
1. to wear red. 2. to rejoice
altına giymek
underdress
ayakını giymek
to put on one's shoes. (kendi)
ayağını giymek
to put on one's shoes
bayramlıklarını giymek
to dress up
cüppe giymek
vest
delinene kadar giymek
wear into holes
eldiven giymek
pull on glove
en güzel giysilerini giymek
put on one's best bib and tucker
gece elbisesi giymek
change into evening dress
giyme
vesting
hapis giymek/yemek
to be sentenced to prison
hüküm giymek
to be sentenced, be condemned
hüküm giymek
to be sentenced, to be condemned
hırka giymek
to become a dervish. H
kaftan giymek
hist . to receive a robe of honor
karalar giymek
to put on mourning; to wear mourning
pantolon giymek
pull on trousers
pantolon giymek
pull up trousers
sürekli giymek
have in constant wear
taç giymek
to be crowned
taç giymek
(for someone) to be crowned
çabucak giymek
pop
çabucak giymek
whip on
şapkasını giymek
put on one's hat
şapkayı yan giymek
cock one's hat
Turkish - Turkish
Ağır söz veya hakareti, küçültücü davranışı ses çıkarmadan dinlemek
Örtünüp korunmak için bir şeyi vücuduna geçirmek
Örtünüp korunmak için bir şeyi vücuduna geçirmek: "Kapalı çarşı zevkine göre alafranga sayılabilecek bir entari giymişti."- O. V. Kanık
(Osmanlı Dönemi) LEFK
taşımak
Giyme
(Osmanlı Dönemi) LÜBS
giyme
Giymek işi
giymek
Favorites