giydir

listen to the pronunciation of giydir
Turkish - English
{f} attired
{f} robed
tog up
{f} clothing
{f} garb
{f} clothed
{f} vested
{f} robe
clothe

They dressed Vassili in fine clothes and next day he was married to Anastasia. - Vassili'ye güzel kıyafetler giydirdiler ve o ertesi gün Anastasia ile evlendi.

Put the kid into these clothes. - Çocuğa bu kıyafetleri giydir.

{f} attire
{f} vest
tog#up
enclothe
{f} coat
togup
enrobe
giy
wore

Tom wore a new coat to school today. - Tom bugün okula giderken yeni bir ceket giydi.

She wore a blue dress made by her mother for the concert. - O, konser için annesi tarafından yapılan mavi bir elbise giydi.

giy
{f} worn

I noticed that she had worn a new hat. - Onun yeni bir şapka giydiğini fark ettim.

I've worn holes in my socks. - Delik çoraplarımı giydim.

giy
have on

That's a pretty dress you have on. - Giydiğin güzel bir elbisedir.

What do you have on for tomorrow night? - Yarın gece için ne giyersin?

giy
put on

She took off her old shoes and put on the new ones. - Eski ayakkabılarını çıkararak yenilerini giydi.

Put on a coat. If you don't, you'll catch a cold. - Üstüne paltonu giy. Giymezsen üşütürsün.

giy
{f} wear

She was wearing dark brown shoes. - O koyu kahverengi ayakkabılar giyiyordu.

The shoes you are wearing look rather expensive. - Giydiğin ayakkabılar oldukça pahalı görünüyorlar.

giy
endue
giydir
Favorites