Bu yıl birbirimize Noel armağanları vermek yerine hediyeler için harcayacağımız miktarı hayır kurumuna bağışladık.
- Instead of giving each other Christmas presents this year, we donated the amount we would have spent on presents to a charity.
Eski kitaplarımı bağışlıyorum.
- I'm giving my old books away.
Güzel bir bayanı öperken güvenle araba sürebilen bir sürücü sadece öpücüğe hakettiği ilgiyi vermiyordur.
- Any man who can drive safely while kissing a pretty lady is simply not giving the kiss the attention it deserves.
EVET işareti vererek yanıtladı.
- He responded by giving the OK gesture.
Tom ölünceye kadar konserler vermeye devam etti.
- Tom continued giving concerts until he died.
O, Alex'e her konuşmasında bir ceviz verme yerine, onu sadece özellikle ceviz dediğinde verecekti.
- Instead of giving Alex a nut each time he said something, she'd only give it when he specifically said nut.
Tom çaldığı tüm parayı geri vererek özür dilemeye çalıştı.
- Tom tried to make amends by giving back all the money he had stolen.
Sally, piyano dersleri vererek geçimini sağlıyor.
- Sally earns her living by giving piano lessons.
Arabamı hibe ediyorum.
- I'm giving my car away.
Eşyalarımı hibe ediyorum.
- I'm giving my stuff away.
Doğum yapma süreci çok acı vericidir.
- The process of giving birth is very painful.
Tom'un bütün istediği onun vermek zorunda olduğu tüm aşkı kabul edecek bir kadın bulmaktı.
- All Tom wanted was to find a woman who would accept all the love he had to give.
Ona bir köpek aldı. Ancak, o köpeklere alerjisi vardı, bu yüzden birine vermek zorunda kaldı.
- She bought him a dog. However, he was allergic to dogs, so they had to give it away.
Ümitsizdim ve vazgeçmeyi düşündüm.
- I got gloomy and thought of giving up.
Ailem için tatilimden vazgeçmeye razı oldum.
- I concurred in giving up my vacation for my family.
Bu kitabı sana vereceğim.
- I will give you this book.
Bana yapacak bir şey ver.
- Give me something to do.
Tom'a itiraf etmek için bir şans vermeliyiz.
- We should give Tom a chance to confess.
Mary telefon numarasını Tom'a verdiğini itiraf etti.
- Mary confessed that she had given Tom her phone number.
Güzel koku göz önüne alındığında, öğle yemeğinin hazır olduğundan şüphe yok.
- Given the lovely smell, there's no doubting that lunch is ready.
Bu hoş kokulu gülleri sana veriyorum.
- This sweet-scented roses I give to you.
Tom'a itiraf etmek için bir şans vermeliyiz.
- We should give Tom a chance to confess.
Ne demek istediğimi göstermek için size güzel bir örnek vereceğim.
- I will give you a good example to illustrate what I mean.
Askerler kahramanca savaştılar fakat sonunda teslim olmak zorunda kaldılar.
- The soldiers fought valiantly, but finally they had to give in.
Doğum günü için Tom'a ne hediye etmek istiyorsun?
- What do you want to give Tom for his birthday?
Bu geceki konser için bana bir çift bilet verildi. Benimle gitmek ister misin?
- I was given a couple of tickets for tonight's concert. Would you like to go with me?
O, derhal onu ona vermemi önerdi.
- She suggested that I give it to him right away.
Sana bir mesaj vermem rica edildi.
- I was asked to give you a message.
İnsana da aşırı sıcaklıklara karşı koruyucu cihazlar verilmektedir.
- Man, too, has been given protective devices against extreme temperatures.
This chair doesn't have much give.
A friendly voice on the phone welcoming prospective new clients is a must. Don't underestimate the importance of giving good phone.
We would have died without the unexpected rain that brought life-giving water.
... who was giving you important information about something ...
... So I was not giving these people any medical treatment. ...