give birth

listen to the pronunciation of give birth
English - Turkish
{f} doğurmak

Bu gerçek bir hikaye. Bir kadın, doğurmak için ünlü bir kadın-doğum kliniğine yatırıldı. - This is a true story. A woman was admitted to a reputed obstetrics clinic to give birth.

Birçok ebe geleceğe doğurmak için gereklidir. - Many midwives are needed in order to give birth to the future.

doğum yapmak

Eğer gerçekten aile değerlerine önem veren bir milletsek, çoğu kadının doğum yapmak için ücretli izin bile alamadığı gerçeğine katlanmazdık. - If we’re truly a nation of family values, we wouldn’t put up with the fact that many women can’t even get a paid day off to give birth.

doğur

Birçok ebe geleceğe doğurmak için gereklidir. - Many midwives are needed in order to give birth to the future.

Daha yaşlı kadınlar daha sonra doğurur. - Older women give birth later.

(fiil) doğurmak
kurtulmak
bear
{f} taşımak

O, Marilyn Monroe'ya acayip bir benzerlik taşımaktadır. - She bears an uncanny resemblance to Marilyn Monroe.

O, büyük sinema güzelliklerinden biri olan Ingrid Bergman'a şaşırtıcı bir benzerlik taşımaktadır, - She bears a striking resemblance to Ingrid Bergman, one of the great cinema beauties.

bear
{i} ayı

Tom kızgın ayıdan kaçmak için elinden geldiği kadar hızlı koştu. - Tom ran as fast as he could to escape from the angry bear.

Bir ayı ağaca tırmanabilir. - A bear can climb a tree.

give birth to
(deyim) yol açmak
give birth to
doğum yapmak
give birth to
doğurmak

Birçok ebe geleceğe doğurmak için gereklidir. - Many midwives are needed in order to give birth to the future.

give birth to a child
çocuk doğurmak
give birth to
doğur

Mary en fazla iki çocuk doğurmayı istemektedir. - Mary intends not to give birth to more than two children.

Birçok ebe geleceğe doğurmak için gereklidir. - Many midwives are needed in order to give birth to the future.

give birth to a litter
yavrula
give birth to
Kaynağı olmak
give birth to a baby
Bir bebek doğuracak
give birth to a litter of animals
Hayvanların bir çöp doğuracak
give birth to
(çocuk/yavru) doğurmak
give birth to
dünyaya getirmek
give birth to a baby
bebek dünyaya getirmek
bear
ayıya benzer hayvan
bear
borsada fiyatlar düşecek ümidiyle ilerde alacağı tahvil ve senetleri evvelden satan kimse
bear
{f} (bore/eski bare, borne)
give birth to
meydana getirmek
bear
{f} sineye çekmek

Tom'un sineye çekmekten başka seçeneği yoktu. - Tom had no choice but to grin and bear it.

bear
vurguncu
bear
aklında olmak
bear
uygun olmak
bear
(Finans) Borsa spekülatörü
to give birth
doğurmayı
bear
{f} götürmek
bear
{f} hazmetmek
bear
{f} getirmek
bear
(fiil) taşımak; katlanmak, çekmek, sineye çekmek, üstlenmek, gütmek (kin), hazmetmek, dişini sıkmak; götürmek, getirmek, vermek, dönmek; değmek, sapmak, yönelmek; spekülasyon yapmak, borsa fiyatlarını düşürmek; duymak (sevgi); doğurmak
bear
{f} spekülasyon yapmak
bear
{f} dişini sıkmak
bear
{f} borsa fiyatlarını düşürmek
bear
spekülatör,v.taşı: n.ayı
bear
{f} taşımak; kaldırmak: It won't bear your weight. Senin ağırlığını kaldırmaz. They have the right to bear arms
give#birth
(Biyoloji) doğur
English - English
To become the female parent of

She gave birth to a beautiful baby girl.

To release live offspring from the body into the environment

It was clear that she was about to give birth.

To become the source of

Einstein gave birth to a famous equation relating energy to mass.

create or produce an idea; "Marx and Engels gave birth to communism"
create or produce an idea; "Marx and Engels gave birth to communism
{f} bear a child
give birth (to a newborn); "My wife had twins yesterday!"
{f} bear
give birth to
bear a child, bring forth offspring; bring forth, originate, create something (as of an idea or vision)
To give birth
calve
to give birth
pig
give birth

    Turkish pronunciation

    gîv bırth

    Pronunciation

    /ˈgəv ˈbərᴛʜ/ /ˈɡɪv ˈbɜrθ/

    Videos

    ... that they give birth to me and I give birth to them, and the ...
Favorites