Definition of gitme in Turkish English dictionary
- passing
- departure, leaving
- going
Before going to work in Paris I must freshen up on my French.
- Paris'e çalışmaya gitmeden önce Fransızcamı tazelemeliyim.
Before going to study in Paris, I have to brush up on my French.
- Paris'e çalışmaya gitmeden önce Fransızcamı tazelemek zorundayım.
- go
- egressing
- gravitation
- ascent
- passage
- kötüye gitme
- deterioration
- git
- go
- gitmek
- be off
- gitmek
- quit
Quit complaining. You have to go.
- Şikayet etmeyi kes. Gitmek zorundasın.
Tom isn't quite ready to go.
- Tom gitmek için pek hazır değil.
- gitmek
- go off
- gitmek
- suitable
- gitmek
- {f} head
You're heading exactly where I wanted to go.
- Tam olarak benim gitmek istediğim yere gidiyorsun.
Brian left heading for New York.
- Brian, New York'a gitmek için yola çıktı.
- git
- {f} going
Before going to study in Paris, I must brush up on my French.
- Paris'e çalışmaya gitmeden önce Fransızcamı tazelemeliyim.
Before going to work in Paris, I have to brush up on my French.
- Paris'e çalışmaya gitmeden önce Fransızcamı tazelemek zorundayım.
- gitmek
- suit
- gitmek
- to lead to (a condition, result, etc.)
- gitmek
- to go; to leave, to depart, to make a move; to leave for; to attend; to get on with sth; to go off; (taşıt) to move off, to leave; to travel, to make; (giysi, vb.) to go with, to suit, to become; to fit, to be suitable (for); to be enough (for), to suffic
- gitmek
- (Argo) shoot through
- gitmek
- (Askeri) lay
- gitmek
- (deyim) take leave
- gitmek
- to be suitable
- gitmek
- travel
If you want to travel to a store located 10 km from your house, and you drive at 50 km/h, how long would it take you to get there?
- Evinizden 10 km uzaktaki bir mağazaya gitmek istiyorsanız ve saatte 50 km hızla sürüyorsanız oraya varmak kaç dakikanızı alır?
It's more interesting to travel alone than to go on a group tour.
- Yalnız seyahat etmek bir grupla gitmekten daha ilginçtir.
- gitmek
- to go to (work); to go to, attend (school)
- gitmek
- to be enough
- gitmek
- hop it
- gitmek
- {f} depart
He departed for Australia.
- O, Avustralya'ya gitmek için yola çıktı.
In China, you have to go to the departure station and buy train tickets there.
- Çim'de, hareket istasyonuna gitmek ve tren biletleri orada almak zorundasın.
- gitmek
- hop off
- gitmek
- flit
- gitmek
- go away
Why do you want to go away?
- Neden gitmek istiyorsun?
Tom doesn't want to go away.
- Tom uzaklara gitmek istemiyor.
- gitmek
- fleet
- gitmek
- {f} resort
- gitmek
- head for
- gitmek
- go together
I want to go together with Emily.
- Emily ile beraber gitmek istiyorum.
If you want to, let's all go together.
- Eğer gitmek istiyorsan, hep birlikte gidelim.
- gitmek
- get out
I just have to get out of here.
- Sadece buradan gitmek zorundayım.
I want to get out of this town.
- Bu şehirden gitmek istiyorum.
- git
- {f} gone
She may have gone out to do some shopping.
- O biraz alışveriş yapmak için dışarı gitmiş olabilir.
Mr White has gone to Canada.
- Bay White Kanada'ya gitti.
- gitmek
- {f} repair
- geri gitme
- reversing
- git
- (Meteoroloji) met
When I went to Tokyo, I met him.
- Ben Tokyo'ya gittiğim zaman ona rastladım.
Who's your favorite heavy metal guitarist?
- Favori heavy metal gitaristin kim?
- gitmek
- sold
I really wanted to go to Tom's concert, but it was sold out.
- Ben gerçekten Tom'un konserine gitmek istiyordum ama onun hepsi satılmıştı.
- gitmek
- become
When we are told not to come, we become all the more eager to go.
- Gelmememiz söylendiği zaman, gitmek için daha da istekli oluruz.
- gitmek
- leave
- gitmek
- endure
- gitmek
- pass away
- gitmek
- go with
I don't want to go if you don't go with me.
- Benimle gitmezsen, gitmek istemiyorum.
I am ready to go with you.
- Ben sizinle birlikte gitmek için hazırım.
- gitmek
- be suitable
- gitmek
- enough
- gitmek
- navigate
- gitmek
- be damaged
- gitmek
- fit
- gitmek
- move
Tom made no move to go.
- Tom gitmek için hiç bir şey yapmadı.
- gitmek
- get along
- gitmek
- attend
- gitmek
- damaged
- gitmek
- trot
- gitmek
- die
- gitmek
- run
I imagine that Tom will eventually run out of money and have to go back home.
- Sanırım sonunda Tom parasız kalacak ve eve geri gitmek zorunda kalacak.
Do you want to go run around the track with me?
- Benimle pist civarında koşmaya gitmek ister misin?
- gitmek
- return
- gitmek
- be enough
- gitmek
- run up
- gitmek
- go for
- gitmek
- get on
- gitmek
- pack
- gitmek
- absent oneself
- gitmek
- disembark
- gitmek
- last
- gitmek
- lead
- gitmek
- answer
- gitmek
- get in
- gitmek
- push along
- gitmek
- retire
- gitmek
- be sold
- gitmek
- go by the board
- gitmek
- move off
- gitmek
- tone in
- gitmek
- to be sold
- gitmek
- go on
More and more couples go on honeymoon trips abroad.
- Gittikçe daha fazla çift balayı gezilerine yurt dışına gitmektedir.
Do you want to go on a picnic with me?
- Benimle birlikte pikniğe gitmek istiyor musunuz?
- ileri gitme
- progression
- ileri gitme
- advancing
- ileriye gitme
- advance
- ileriye gitme
- progress
- savaşa gitme (kızılderili)
- warpath
- git
- ebb
- git
- get along with
I just can't get along with him.
- Onunla anlaşamadım gitti.
- git
- went
Do you know where your dad went?
- Babanın nereye gittiğini biliyor musun?
We went to London last year.
- Geçen yıl Londra'ya gittik.
- git
- going to
Before going to work in Paris, I must brush up on my French.
- Paris'e çalışmaya gitmeden önce Fransızcamı tazelemeliyim.
Before going to study in Paris, I have to brush up on my French.
- Paris'e çalışmaya gitmeden önce Fransızcamı tazelemek zorundayım.
- gitmek
- run along
- gitmek
- nose
- gitmek
- sail
- gitmek
- get away
- gitmek
- gravitate
- gitmek
- ride
I need a ride to school.
- Okula arabayla gitmek istiyorum.
Do you need a ride, babe?
- Bir yere gitmek ister misin bebeğim?
- gitmek
- troop away
- gitmek
- make a move
- gitmek
- pop
- gitmek
- get a long
- gitmek
- put
What clothes do you think I should put on to go to my date tomorrow?
- Yarın randevuma gitmek için hangi elbiseleri giymem gerektiğini düşünüyorsun?
I have to go now. Did you see where I put my things?
- Şimdi gitmek zorundayım. Eşyalarımı nereye koyduğumu gördün mü?
- gitmek
- retreat
- gitmek
- blend
- gitmek
- make one's way
- gitmek
- sneak
- gitmek
- ride in
- gitmek
- steam
- gitmek
- {f} go
- git
- go#to
- git
- türkçeyi ingilizceye çevir
- gitmek
- exit
- gitmek
- foot
Don't you want to go on foot?
- Yaya olarak gitmek istemiyor musunuz?
How long does it take from here to your house on foot?
- Buradan senin evine yürüyerek gitmek ne kadar sürer?
- gitmek
- {f} give
I was given a couple of tickets for tonight's concert. Would you like to go with me?
- Bu geceki konser için bana bir çift bilet verildi. Benimle gitmek ister misin?
- gitmek
- betake betake oneself
- gitmek
- going by
- gitmek
- sail on
- gitmek
- head into
- hoşa gitme
- pleasantness
- ileri gitme
- exorbitance
- okula gitme
- Go to school
- üstüne gitme
- Go on
- GiT
- goto
- acele gitme
- tantivy
- dalıp gitme
- reverie
- doktora gitme
- visit to the doctor
- doktora gitme korkusu
- (Pisikoloji, Ruhbilim) iatrophobia
- dörtnala gitme
- gallop
- dörtnala gitme
- tantivy
- geri gitme
- regress
- geriye gitme
- retrocession
- geriye gitme
- retrogadation
- geriye gitme
- going back
- geriye gitme
- return
- geriye gitme
- retrogression
- git
- go to
I want to go to America someday.
- Bir gün Amerika'ya gitmek istiyorum.
It will not make much difference whether you go today or tomorrow.
- Bugün ya da yarın gitmen pek fark yaratmayacak.
- gitmek
- to be gone, be finished, disappear, vanish
- gitmek
- (for a period of time) to pass, be over
- gitmek
- work in with
- gitmek
- (iş) fare
- gitmek
- We honor whoever is put over us. gidip gelmek
- gitmek
- to be worn out, have had it
- gitmek
- (araba) roll
- gitmek
- take to
Please tell me which bus to take to get to the station.
- İstasyona gitmek için hangi otobüse bineceğimi lütfen bana söyleyin.
How long does it take to get to the station?
- İstasyona gitmek ne kadar sürer?
- gitmek
- strike out
- gitmek
- So be it: Verdim gitti. You can have it. Gidene ağam, gelene paşam. (Atasözü)
- gitmek
- to go on (strike, boycott, etc.); to have recourse to, turn to
- gitmek
- to be gone, disappear, go, die
- gitmek
- certainly, definitely, surely: Bunu gördü mü, darıldı gitti. If he sees it, he'll certainly get cross
- gitmek
- to go for, be sold at/for
- gitmek
- to go and return; to go regularly, frequent
- gitmek
- take one's way
- gitmek
- to go for, be spent on, be used up in
- gitmek
- (birine) apply
- gitmek
- bugger off
- gitmek
- to last for, be enough for
- gitmek
- (gemi) run
- gitmek
- to go to, travel to
- gitmek
- (yardım için) turn to
- gitmek
- step
- gitmek
- (for a situation, work, etc.) to go, go on, continue
- gitmek
- steer for
- gitmek
- to go from (one place) to (another)
- gitmek
- (for a machine) to work, go
- gitmek
- It can't be helped./It's too late
- gitmek
- to go, be (in a certain condition or state)
- gitmek
- to go to and fro. Gidip de gelmemek var, gelip de görmemek/bulmamak var. (Atasözü) When you part for a long time remember that you may never see each other again. Gitti de geldi. (Konuşma Dili) He/She escaped from certain death. He/She was as good as dead. Gitti gider. He's/She's/It's gone forever
- gitmek
- to last for, stand up for (a period of time)
- gitmek
- An official is honored only as long as he/she holds his/her position
- gitmek
- (for a road) to go to, lead to
- gitmek
- betake oneself to
- gitmek
- to be sent (to), be on the way (to)
- gitmek
- wend one's way
- gitmek
- to depart, leave
- gitmek
- however much one tries: Anlatamadım gitti. I could not make myself understood however hard I tried
- gitmek
- auxiliary verb to be: Hoşuma gitti. I liked it./It's good. Tuhafıma gitti. It seemed strange to me./It's strange. gitsin (after an imperative) ... and be done with it, ... and finish the matter: İmzanı atıver gitsin. Sign it and be done with it. gitti (after a verb in the past tense)
- gitmek
- to go well with, suit, become
- gitmek
- mosey
- gitmek
- troop
- gitmek
- stand
He was told to remain standing all the way to go there.
- Oraya gitmek için yol boyunca ayakta kalması söylendi.
- gitmek
- truck
- gitmek
- remove
- gitmek
- {k} (deyim) clear off
- güneye doğru gitme
- southing
- hoşa gitme
- (Hukuk) desirability
- hızlı gitme
- going fast
- hızlı gitme
- gallop
- hızlı gitme
- speeding
- ileriye gitme
- forwardness
- iyi gitme
- well-doing
- iyiye gitme
- upturn
- kağnı ile gitme
- trek
- kötüye gitme
- a change for the worse
- kötüye gitme
- ebb tide
- mola vere vere gitme
- staging
- peşinden gitme
- follow up
- sarsıla sarsıla gitme
- jolting
- savaşa gitme
- (kızılderili) war path
- sekerek gitme
- ricochet
- sürtünerek gitme
- shuffle
- sürüp gitme
- continuance
- ters gitme
- back fire
- uçup gitme
- evaporation
- zikzaklı gitme
- traverse
- zoruna gitme
- resentment