Definition of gezme in Turkish English dictionary
- ambulation
- jaunting
- ride
Let's go for a ride in your new car.
- Yeni arabanla gezmeye gidelim.
I'd like to ride along with you.
- Seninle birlikte gezmek istiyorum.
- outing
Even though it was raining, they went on their outing.
- Yağmur yağmasına rağmen gezmeye gittiler.
- roam
- locomotion
- perambulation
- jaunt
- peregrination
- sight seeing
- sally
- gezmek
- travel
I would like to travel around the world.
- Dünyayı gezmek istiyorum.
I am a poor sailor, so I don't like to travel by boat.
- Ben fakir bir denizciyim, bu yüzden tekneyle gezmekten hoşlanmıyorum.
- gezmek
- {f} tour
- gezme görme
- (Turizm) sightseeing
- gezme giysisi
- Sunday best
- gezme hızı
- (Denizbilim) cruising speed
- gezmek
- to wander, to ramble, to tour
- gezmek
- {f} promenade
- gez
- ambulate
- gezmek
- visit
- gezmek
- ramble on
- gezmek
- gad
- gezmek
- {f} wander
- gezmek
- knock around
- gezmek
- go about
- gezmek
- {f} hike
- gezmek
- browse around
- gezmek
- do
- gez
- (Askeri) back sight
- gezmek
- take a walk
- gezmek
- stroll around
- gezmek
- bat
- gezmek
- ramble
- gezmek
- take
- gezmek
- ambulate
- gezmek
- loiter
- gezmek
- get about
- gezmek
- wander in
- turistik yerleri gezme
- sight-seeing
- gez
- wander
The boy was wandering about the town.
- Çocuk kasabayı geziniyordu.
I don't want Tom wandering around the mall by himself.
- Tom'un alışveriş merkezinde tek başına gezinmesini istemiyorum.
- gez
- {f} tour
Why did we have to come on this tour? It's really boring.
- Neden bu geziye gelmek zorundaydık? Gerçekten çok sıkıcı.
I'm looking forward to touring bookstores in the US.
- Amerika'daki kitapçılarda gezinmeyi dört gözle bekliyorum.
- gez
- {f} loafing
- gez
- {f} jaunt
- gez
- {f} touring
Tom is touring with Mary's band.
- Tom Mary'nin grubuyla geziyor.
Tom is still touring with Mary's band.
- Tom hâlâ Mary'nin grubuyla geziyor.
- gez
- {f} wandering
The boy was wandering about the town.
- Çocuk kasabayı geziniyordu.
I don't want Tom wandering around the mall by himself.
- Tom'un alışveriş merkezinde tek başına gezinmesini istemiyorum.
- gezmek
- perambulate
- gezmek
- rove
- gezmek
- look round
- gezmek
- roll
- gez
- sightsee
We went sightseeing in Hokkaido.
- Biz Hokkaido'da tur gezisine gittik.
Tom went sightseeing.
- Tom gezi turuna gitti.
- Gez
- (Askeri) rear sight
- araba ile gezme
- coaching
- araba ile gezme
- joy ride
- devriye gezme
- cruise
- devriye gezme
- walk
- devriye gezme
- patrol
Ten policemen were assigned to patrol that area.
- O bölgede devriye gezmek için on polis ayrıldı.
- gez
- hindsight
- gez
- plumb line
- gez
- (silah) notch
- gez
- notch in an arrow
- gez
- rope with knots at intervals for measuring ground
- gez
- (silah) backsight; (ok) notch
- gez
- backsight
- gez
- rear sight (of a gun)
- gez
- cubit
- gezmek
- jaunt
- gezmek
- itinerate
- gezmek
- to stroll, walk around, promenade
- gezmek
- to go on a pleasure trip, go out
- gezmek
- range
- gezmek
- to be, do (in a place): Paltom mutfakta ne geziyor? What's my coat doing in the kitchen?
- gezmek
- walk
- gezmek
- to look around (a place)
- gezmek
- knock about
- gezmek
- peregrinate
- gezmek
- to tour (a place); to walk around (a place)
- gezmek
- (for a patient) to move around. gezip tozmak to gad about, gallivant
- kayıkla gezme
- boating