Tom'un o hakkı elde etmek için sadece bir şansı olacak.
- Tom will have only one chance to get that right.
Leyla istediği şeyi elde etmek için cinselliğini kullandı.
- Layla used her sexuality to get what she wanted.
O her sabah altıda kalkmayı kural haline getirmektedir.
- She makes it a rule to get up at six every morning.
Tom'u geri getirmek için her şeyi yapacağım.
- I'll do anything to get Tom back.
Buraya zamanında gelmek için bu sabah ilk trene yetişmek zorundaydım.
- I had to catch the first train this morning to get here in time.
Eğer trene yetişmek istiyorsan derhal hareket etmelisin.
- You'll have to get a move on if you want to catch the train.
Ayak altında dolaşmak istemiyorum.
- I don't want to get in anybody's way.
O caddede dolaşmak neredeyse olanaksızdı.
- It was almost impossible to get around on that street.
Tom'la anlaşmak çok kolay.
- Tom is very easy to get along with.
Arabaki herkes arabadan çıkmak ve bacaklarını germek istediğini söyledi.
- Everybody in the car said they wanted to get out and stretch their legs.
Tom bir süre kasabanın dışına çıkmak istediğini söyledi.
- Tom said he wanted to get out of town for a while.
Mary, sakin ol. Kızmak zararlıdır.
- Mary, come down. It is harmful to get angry.
Heyecanlanmak kızmakla hiçte aynı değildir.
- Getting excited is not at all the same as getting angry.
Tom kaçmak için hiç zaman kaybetmedi.
- Tom lost no time in getting away.
O güzel, bu doğru ama o ağzını bir defa açtı mı sen yalnızca kaçmak isteyeceksin.
- She's beautiful, that's true—but once she opens her mouth, you'll only want to get away!
Diğerlerini bize yardım ettirmek zorunda kalacağım.
- I'm going to have to get the others to help us.
Bunu yapabilmemin tek yolunun Tom'u bana yardım ettirmek olduğunu anladım.
- I've figured out that the only way I can do this is to get Tom to help me.
Buraya park etmek için izin aldın mı?
- Did you get permission to park here?
Bir taraftan seni yemeğe davet etmek için, diğer taraftan sana oğlumun evleneceğini söylemek için seni aradım.
- I called you, on the one hand to invite you out to eat, and on the other to tell you my son is going to get married.
Bu dikiş makinasını kavramak ne kadar sürer?
- How long does it take to get the hang of this sewing machine?
İnsanların çoğu bunu yapmak zorunda olsalar bile yataktan erken kalkma konusunda çok isteksizdirler.
- Most people have great disinclinations to get out of bed early, even if they have to.
Tom'un işleri hatasız yapmak için tek şansı vardı.
- Tom had only one chance to get things right.
Bill ve John konuşmak için ayda bir kez bir araya gelmekten hoşlanıyorlar.
- Bill and John like to get together once a month to talk.
Tom buraya erken gelmek isteyen kişidir.
- Tom is the one who wanted to get here early.
Fort Sumter'a yemek götürmek zor olacak.
- Getting food to Fort Sumter would be a very difficult job.
Seni güvende olacağın bir yere götürmek istiyorum.
- I want to get you someplace where I know you'll be safe.
Tom seni ele geçirmek için dışarıda.
- Tom is out to get you.
Yakında Japon yemeklerini yemeye alışırsın.
- You will soon get used to eating Japanese food.
Fort Sumter'a yemek götürmek zor olacak.
- Getting food to Fort Sumter would be a very difficult job.
Araba ile oraya ulaşmak benim bir buçuk saatimi aldı.
- It took me an hour and a half to get there by car.
Adaya ulaşmak onlar için zordu.
- It was hard for them to get to the island.
Seni buradan çıkarmak zorundayız.
- We have to get you out of here.
Tom'u buradan çıkarmak zorundayız.
- We've got to get Tom out of here.
Çocukların yalan söylemesinin ana nedeni azar işitmekten kaçınmaktır.
- The main reason kids tell lies is to avoid getting into trouble.
Onunla iyi geçinmek zordur.
- He is difficult to get along with.
Yeni okul öğrencileri ile geçinmek zor gibi görünüyor
- It seems to be difficult for her to get along with students in the new school.
Yeni metro 20 dakika içinde okula gitmemi sağlamaktadır.
- The new subway enables me to get to school in 20 minutes.
Onun yeni teoriyi anlamasını sağlamak imkansızdır.
- It is impossible to get him to understand the new theory.
Seninle daha fazla vakit geçirmek isterim, ama işime geri dönmeliyim.
- I'd love to be able to spend more time with you, but I have to get back to work.
Tom seni ele geçirmek için dışarıda.
- Tom is out to get you.
Tom'un Mary hakkında konuşmasını duymaktan bıktım.
- I get tired of hearing Tom talking about Mary.
Şikayet ettiğini duymaktan bıkıyorum.
- I'm getting sick of hearing you complain.
Tom gezinmek için koltuk değneği kullandı.
- Tom used crutches to get around.
Sonunda, hastalıktan dolayı yürüyemez hale geldi ve gezinmek için motorlu tekerlekli sandalye kullanmak zorunda kaldı.
- In the end, because of the disease, he became unable to walk and had to use a motorized wheelchair to get around.
Başını derde sokmak istemiyorum.
- I don't want to get you into trouble.
Tom başını belaya sokmak istemiyor.
- Tom doesn't want to get into trouble.
Ben arabaya binmekten usanıyorum.
- I'm getting sick of the ride.
Otobüse binmek için bir bilet almalısın.
- You must buy a ticket to get on the bus.
Sanırım geçmek için yeterince iyi Fransızca konuşabilirim.
- I think I can speak French well enough to get by.
Bunun üzerinden geçmek yok.
- There's no getting over that.
Katılmaktan hoşlanmıyoruz.
- We don't like to get involved.
Siyasete katılmak istiyorum.
- I want to get involved in politics.
Hava kararmadan önce eve dönmek istiyorsak şimdi ayrılmak zorundayız.
- We have to leave now if we want to get home before dark.
Ben bu adadan ayrılmak istiyorum.
- I want to get off this island.
Çöpten kurtulmak yetkililer için büyük bir baş belası haline gelmiştir.
- Getting rid of garbage has become a major headache for the authorities.
Ondan kurtulmak istiyorum.
- I want to get rid of it.
Hava kararmadan otele varmak istiyorum.
- I want to reach the hotel before it gets dark.
Hava kararmadan önce eve varmak istiyorsan, acele etsen iyi olur.
- You'd better hurry up if you want to get home before dark.
Bayan West kahvaltı hazırlamakla meşgul.
- Mrs. West is busy getting breakfast ready.
Annem akşam yemeğini hazırlamakla meşguldü.
- Mother was busy getting ready for dinner.
Tom işleri çabucak yaptırmak istedi.
- Tom wanted to get things done quickly.
Tom'un işi yaptırmak için kesinlikle yeterli zamanı var.
- Tom definitely had enough time to get the job done.
Ben iş stratejisi ile ilgilenmek istiyorum.
- I want to get involved with business strategy.
Anne biraz ekmek almak için şehre gitti.
- Mother went to town to get some bread.
Ben biraz hava almak için yürüyüşe gittim.
- I went for a walk to get some air.
Tom, hızlı zengin olmak istiyor.
- Tom wants to get rich quick.
Tom'un canı sarhoş olmak istedi.
- Tom felt like getting drunk.
Tom ne olduğuna daha iyi bakmak için pencereye gitti.
- Tom went to the window to get a better look at what was happening.
Tom yerdekinin ne olduğuna daha yakından bakmak için eğildi.
- Tom leaned down to get a closer look at what was on the ground.
Bazı insanlar iş bulmak için sahte isimler kullanmak zorunda kaldı.
- Some people had to use false names to get work.
Aptal oğlumun ne yaptığını biliyor musun? Şimdi bile o üniversiteden mezun olup iş bulmak yerine tüm zamanını pachinko oynayarak geçiriyor.
- You know what my idiot son's doing? Even now he's graduated from university he spends all his time playing pachinko instead of getting a job.
Para kazanmak için çalışıyoruz.
- We work to get money.
Yüksek bir maaş almasam bile, bu şekilde para kazanmaktan vazgeçmeye istekli değilim.
- Even if I don't get a high salary, I'm not willing to quit this way of making a living.
Müşteri ile olan uyumunuz hakkında bir fikir edinmek istiyorum.
- I would like to get a feel for your rapport with the customer.
Gerçek bir iş edinmek istiyorum.
- I want to get a real job.
Erken başlamak istiyorum.
- I'd like to get an early start.
Hemen başlamak istiyorum.
- I'd like to get started right away.
Tom'un bu dört insanı öldürmekten kurtulmasına izin veremeyiz.
- We can't let Tom get away with murdering those four people.
O acıkmaya başladı, bu nedenle bir balık öldürmek için ırmağa küçük bir taş attı.
- He started to get hungry, so he threw a small stone in the river to kill a fish.
I don't get what you mean by fun. This place sucks!.
It's usually easy for Norwegians to understand what Swedes are saying.
- It's usually easy for Norwegians to get what Swedes are saying.
We're slowly getting there.
Sorry, I didn't get that. Could you repeat it?.
I'm gonna get him for that.
Get thee behind me.
She got from one side of the bridge to the other in no time.
I went on holiday and got malaria.
I can't get these boots off (or on).
We got behind the wall.
You need to get permission to leave early.
I put the getter into the container to get the gases.
He keeps calling pretending to be my boss — it gets me every time.
Walter had said, dear God, Thomas, it was St fucking Felicity if I'm not mistaken, and her face was to the wall for sure the night I got you.
I'll get the 9 a.m. to Boston.
Who do you expect to receive Christmas presents from?
- Who do you expect to get Christmas presents from?
I'm glad to hear Tom didn't get hurt.
- I'm glad to hear that Tom didn't get hurt.
I'm glad to hear that Tom didn't get hurt.
- I'm glad to hear Tom didn't get hurt.