Definition of gerekli in Turkish English dictionary
- necessary
When you go abroad, you'd better keep in mind that tipping is necessary.
- Yurt dışına gittiğinizde, bahşiş vermenin gerekli olduğunu aklınızda tutsanız iyi olur.
It is necessary that every member observe these rules.
- Her üyenin bu kurallara uyması gereklidir.
- essential
It is essential to keep calm in a time of crisis and avoid going haywire.
- Bir kriz anında sakin kalmak ve kontrolü kaybetmemek gereklidir.
Health is essential to happiness.
- Sağlık mutluluk için gereklidir.
- required
A list of required hardware is available here.
- Gerekli donanımın listesi burada mevcut.
The Romans would never have had the chance to conquer the world if they had first been required to study Latin.
- Romalılar ilk önce Latince çalışması gerekli olsaydı, asla dünyayı fethetme şansları olmazdı.
- wanted
I didn't feel wanted.
- Ben gerekli hissetmiyorum.
Tom wanted to feel needed.
- Tom gerekli hissetmek istiyordu.
- fundamental
- due
We have to follow due process.
- Gerekli işlemleri takip etmek zorundayız.
- desired
- deficient
- needfull
- (Bilgisayar) requiredrequired
- dueness
- needful
- imperative
- material
I have not yet collected sufficient materials to write a book.
- Bir kitap yazmak için henüz gerekli malzemeleri toplamadım.
- necessary, essential, requisite, needed, required
- ought
- obligatory
- necessary, needed, required
- requisite
I won't be able to go travelling until the requisite visa fees are paid.
- Ben gerekli vize ücretleri ödenene kadar seyahata gidemeyeceğim.
- indispensable
Sleep and good food are indispensable to good health.
- Uyku ve iyi yemek iyi sağlık için gereklidir.
- integral
- be necessary
I'm sure that won't be necessary.
- Onun gerekli olmayacağından eminim.
I really don't think that'll be necessary.
- Gerçekten onun gerekli olacağını düşünmüyorum.
- prerequisite
- bounden
- gerek
- need
My clock needs to be fixed.
- Saatimin onarılması gerekiyor.
At the age of six he had learned to use the typewriter and told the teacher that he did not need to learn to write by hand.
- Altı yaşında o, daktiloyu kullanmayı öğrendi ve öğretmenine el ile yazmayı öğrenmesine gerek kalmadığını söyledi.
- gerekli olmak
- (Hukuk) call for
- gerekli olan
- (Ticaret) requisite
- gerekli olarak
- essentially
- gerekli şart
- sine qua non
- gerekli adımları atmak
- (Askeri) take action
- gerekli değil
- (Bilgisayar) not required
Your approval is not required.
- Benim onayım gerekli değil.
Reservations are not required.
- Rezervasyonlar gerekli değil.
- gerekli esas
- essential
- gerekli koşul
- (Bilgisayar,Matematik,Ticaret) necessary condition
- gerekli kural
- (Ticaret) exclusive requirement
- gerekli kılmak
- necessitate
- gerekli lüzumlu
- necessary
- gerekli olmak
- need
- gerekli para
- wherewithal
- gerekli şart
- essential condition
- gerekli adımlar
- necessary actions
- gerekli adımı atmak
- take necessary step
- gerekli asgari malzeme
- (Askeri) minimum essential equipment
- gerekli askeri kuvvet
- (Askeri) required military force
- gerekli aygıt
- native device
- gerekli belgeleri düzenlemek
- (Kanun) prepare pertinent documents
- gerekli bilgi
- (Argo) good oil
- gerekli bilgiler
- background information
- gerekli bir şekilde
- needfully
- gerekli büyüme oranı
- (Ticaret) warranted rate of growth
- gerekli cesareti olmak
- (deyim) have it in one
- gerekli dağıtım tarihi
- (Askeri) required delivery date
- gerekli düzenleme
- necessary regulation
- gerekli düzenleme
- necessary arrangement
- gerekli eğitim hedefleri
- (Askeri) essential training goals
- gerekli giderler
- (Ticaret) necessary outlay
- gerekli görülmek
- be regarded necessary
- gerekli görülmek
- be considered necessary
- gerekli görülmeyen
- not considered necessary
- gerekli izin
- necessary permission
- gerekli izinleri vermek
- give necessary permissions
- gerekli konumda
- in position
- gerekli koşullar
- (Askeri) qualifying conditions
- gerekli lisans
- (Bilgisayar) licenses needed
- gerekli malzeme miktarı
- (Çevre) significant quantity
- gerekli miktar
- deficient amount
- gerekli miktar
- (Gıda) quantum satis
- gerekli miktar
- required quantity
- gerekli miktarda vermemek
- shortchange
- gerekli mukavemet
- strength requirements
- gerekli neden
- (Tıp) necessary cause
- gerekli niteliklere sahip olmak
- be qualified to
- gerekli niteliklere sahip olmak
- habilitate
- gerekli olan
- deficient
- gerekli olan bilgiler
- what's what
- gerekli olan itina
- due care
- gerekli olmak
- be indicated
- gerekli olmak
- be required
- gerekli olmak
- require
- gerekli olmak
- be necessary
- gerekli olmama
- nonnecessity
- gerekli olmayan
- non – mandatory
- gerekli olmayan
- non mandatory
- gerekli parayı bulmak
- raise the wind
- gerekli sayı
- (Bilgisayar) num needed
- gerekli sayıda
- in necessary number
- gerekli vasıfları taşıma
- have the necessary qualifications
- gerekli vesika
- (Ticaret) necessary certificate
- gerekli yasal izin
- (Ticaret) necessary legal permission
- gerekli yol aralığı sayısı; arama ve kurtarma birliklerinin sayısı (SRUs)
- (Askeri) number of required track spacings; number of search and rescue units (SRUs)
- gerekli çoğunluk
- quorum
- gerekli çoğunluk
- (Hukuk) required majority
- gerekli önlemleri almak
- take due precautions
- gerekli önlemleri almak
- (Hukuk) undertake necessary measures
- gerekli özen
- due care
- gerekli özen
- (Hukuk) (gösterilerek) due diligence
- gerekli özeni göstermek
- give the full treatment
- gerekli üretim
- (Ticaret) production requirement
- gerekli şey
- requisite
- gerekli şeyler
- (Latin) necessarium
- gerçekten gerekli
- must-have
- gece kıyafeti gerekli mi
- Is evening dress required
- asıl gerekli şey
- essential
- gerek
- whether or
Tom is having trouble deciding whether or not he really needs to go.
- Tom gerçekten gitmesinin gerekip gerekmediğine karar vermekte sorun yaşıyor.
I wondered whether or not Tom had told Mary she needed to do that.
- Tom'un Mary'ye bunu yapması gerektiğini söyleyip söylemediğini merak ettim.
- gerek
- demand
I demanded that he should pay.
- Onun ödemesi gerektiğini iddia ettim.
Raising a child demands patience.
- Bir çocuk yetiştirmek sabır gerektirir.
- gerek
- want
Tom didn't want to spend any more time than necessary in Boston.
- Tom Boston'da gerektiğinden daha fazla zaman geçirmek istemedi.
You want answers to questions you shouldn't ask.
- Sormaman gereken sorulara cevaplar istiyorsun.
- gerek
- concern
That's nothing you need to concern yourself with.
- Bu kendinizi endişelendirmenizi gereken bir şey değil.
Concerning this matter, I'm the one to blame.
- Bu konuyla ilgili, suçlanması gereken kişi benim.
- gerek
- occasion
- gerek
- ought
You ought to be on time if you start now.
- Eğer şimdi başlarsan vaktinde varman gerekir.
You ought to see a dentist.
- Bir diş hekimini ziyaret etmen gerekiyor.
- gerekli görmek
- consider it necessary
- gerekli görmek
- consider something necessary
- gerek
- requirement
Experience is requirement for this profession.
- Deneyim bu meslek için gereklidir.
Please tell me the requirements for admission to the college.
- Koleje kabul için gerekli şeyleri anlatabilir misiniz.
- gerek
- involvement
- gerek
- required to
You're required to help them.
- Ona yardım etmen gerek.
Newton discovered that a force is required to change the speed or direction of movement of an object.
- Newton gücün bir nesnenin hareket hızını ya da yönünü değiştirmek için gerekli olduğunu keşfetti.
- gerek
- (Nükleer Bilimler) necessary
It is necessary that every member observe these rules.
- Her üyenin bu kurallara uyması gereklidir.
I find it necessary to be able to say what I feel.
- Ne hissettiğimi söyleyebilmeyi gerekli buluyorum.
- en gerekli
- most necessary
- gerek
- the need
- yapılması gerekli olan şey
- what is needed
- Felaket safhası: Alarm safhasından sonra gerekli usuller icra edildikten sonra i
- (Askeri) distress phase (ICAO)
- disket gerekli
- (Bilgisayar) disk required
- en gerekli şey
- the be all and end all
- en gerekli şeyden mahrum etmek
- eviscerate
- gerek
- necessity, need, requirement; necessary, needed; whether ... or
- gerek
- exigence
- gerek
- both ... and: Gerek annesi, gerek babası aynı yerdendirler. Both his mother and his father are from the same place
- gerek
- whether ... or: Gerek ben gideyim, gerek siz gidin, gerek o gitsin, farketmez. Whether it is I or you or he who goes, it does not make any difference
- gerek
- requisition
- gerek
- necessity
Necessity is the mother of invention.
- Gereksinim icatın annesidir.
We understand the necessity of studying.
- Eğitimin gerekliliğini anlıyoruz.
- gerek
- exigency
- gerek
- repeated, preceding nouns or phrases in parallel position
- gerek
- pinch
You'll get used to living alone in a pinch.
- Gerektiğinde yalnız yaşamaya alışacaksın.
This will come in handy in a pinch.
- Bu gerektiğinde işe yarayacak.
- pasaportum gerekli mi
- Is my passport necessary
- rezervasyon gerekli
- Reservations are required
- reçete gerekli
- Requires a doctor's prescription
- sadece gerekli olanları yapın
- Just do the essentials
- seyahat gerekli
- (Bilgisayar) travel required
- tarama gerekli
- (Bilgisayar) scan required
- uzunluk gerekli
- (Bilgisayar) length required
- yapılması gerekli
- bounden
- çok gerekli
- of the essence
- ön izin gerekli
- (Askeri) prior permission required
- önceden gerekli olan
- prerequisite
- önceden gerekli şey
- prerequisite