gerek

listen to the pronunciation of gerek
Turkish - English
need

I need medicine. Where is the pharmacy? - Bana ilaç gerekiyor. Eczane nerede?

I need to configure this server with an appropriate firewall system. - Uygun bir güvenlik duvarı sistemiyle bu sunucuyu yapılandırmam gerekiyor.

whether or

Tom was uncertain whether or not he should tell Mary. - Tom Mary'ye söyleyip söylememesi gerektiğinden emin değildi.

Tom is having trouble deciding whether or not he really needs to go. - Tom gerçekten gitmesinin gerekip gerekmediğine karar vermekte sorun yaşıyor.

demand

Raising a child demands patience. - Bir çocuk yetiştirmek sabır gerektirir.

I demanded that he should pay. - Onun ödemesi gerektiğini iddia ettim.

want

It is not necessary for you to take his advice if you don't want to. - Siz istemiyorsanız onun tavsiyesini almanıza gerek yok.

Your shoes want mending. - Ayakkabılarının tamir edilmesi gerekiyor.

concern

Should we be concerned? - Endişeli olmamız gerekiyor mu?

That's nothing you need to concern yourself with. - Bu kendinizi endişelendirmenizi gereken bir şey değil.

occasion
ought

I think that you ought to apologize to her. - Ben ondan özür dilemen gerektiğini düşünüyorum.

You ought to be on time if you start now. - Eğer şimdi başlarsan vaktinde varman gerekir.

necessity, need, requirement; necessary, needed; whether ... or
exigence
both ... and: Gerek annesi, gerek babası aynı yerdendirler. Both his mother and his father are from the same place
whether ... or: Gerek ben gideyim, gerek siz gidin, gerek o gitsin, farketmez. Whether it is I or you or he who goes, it does not make any difference
requisition
requirement

Tom didn't find anyone who met the requirements. - Tom gereksinimleri karşılayan birini bulamadı.

Our college won't admit Tom until he meets all the requirements. - Bizim üniversite bütün gereksinimleri karşılayıncaya kadar Tom'u kabul etmeyecek.

necessity

There is no necessity for you to do that. - Onu yapmana gerek yok.

Art is not a luxury, but a necessity. - Sanat bir lüks değil fakat bir gerekliliktir.

exigency
repeated, preceding nouns or phrases in parallel position
pinch

You'll get used to living alone in a pinch. - Gerektiğinde yalnız yaşamaya alışacaksın.

This will come in handy in a pinch. - Bu gerektiğinde işe yarayacak.

involvement
required to

All passengers are required to show their tickets. - Tüm yolcuların biletlerini göstermeleri gerekir.

You're required to help them. - Ona yardım etmen gerek.

(Nükleer Bilimler) necessary

If you are going abroad, it's necessary to have a passport. - Eğer yurt dışına gidiyorsanız, bir pasaporta sahip olmak gereklidir.

I find it necessary to be able to say what I feel. - Ne hissettiğimi söyleyebilmeyi gerekli buluyorum.

the need
gerek duymak
require
gerek duymak
need
gerek duyulursa
in case of necessity
gerek gerekse
both and
gerek kalmaksızın
unnecessarily
gerek kalmaksızın
without the need to
gerek olmaksızın
unnecessarily
gerek yok
not necessarily
gerek yok
it is not necessary

It is not necessary for you to take his advice if you don't want to. - Siz istemiyorsanız onun tavsiyesini almanıza gerek yok.

It is not necessary that we attend the reunion. - Toplantıya katılmamıza gerek yok.

gerek duyma
need to
gerek olmak
need to be
gerek yok
(There's) no need
gerek, gereklilik
need, necessity
gerek duymamak
find unnecessary
gerek duymamak
not need
gerek duyulmak
be necessary
gerek görmemek
find unnecessary
gerek görmemek
not need
gerek duymak
consider something necessary
gerek görmek
consider something necessary
gerek yok
not need
çıkmam gerek
have got to
Söylemeye gerek yok
It goes without saying, Needless to say
olsa gerek he/she/it must be: O kişi yabancı olsa gerek
That person must be a foreigner
restore edilmeye gerek duymak
be in need of restoration
söylemeye gerek yok
it goes without saying
yolcu yolunda gerek
(Atasözü) If you've got to make a journey, don't put it off; get on the road as soon as you can
şaşmamak gerek
it's a small wonder that
şeytan azapta gerek
(Konuşma Dili) It serves him right./His chickens have come home to roost
Turkish - Turkish
Kelimeleri, kelime öbeklerini, görevdeş ögeleri birleştirme, eşitlik, istenileni seçme gibi anlamlar katarak bağlar
Bir şeyin yapılabilmesinin veya olabilmesinin bağlı olduğu (şey), lazım: "Mecnunlara Leylâ gerek, bana seni gerek seni."- Yunus Emre
Güçlü ihtimal belirtir
İcap

Bu yalnızca biraz istikrar icap ettirir. - Bu sadece biraz kararlılık gerektirir.

Bir şeyin yapılabilmesinin veya olabilmesinin bağlı olduğu (şey), lâzım
Kelimeleri, kelime öbeklerini, görevdeş ögeleri birleştirme, eşitlik, istenileni seçme gibi anlamlar katarak bağlar: "Gerek baba, gerek de ana tarafından sofuluk göreneğine vâris olmadım."- Y. K. Beyatlı. İcap: "... millî güvenlik gereklerinin ihlal edilmesi ... hâlinde belirli bir toplantı ve gösteri yürüyüşünü yasaklayabilir."- Anayasa
Güçlü ihtimal belirtir: "Bunların bir bildikleri olsa gerek."- M. Ş. Esendal
(Hukuk) İKTİZA
neme gerek
Neme lâzım