All of you are familiar with the truth of the story.
- Hepiniz gerçek hikayeyi biliyorsunuzdur.
Were they being told the truth?
- Gerçek onlara söyleniliyormuydu?
Can computers actually translate literary works?
- Bilgisayarlar gerçekten edebi eserleri çevirebilir mi?
Was the money actually paid?
- Para gerçekten ödenildi mi?
Dorenda really is a nice girl. She shares her cookies with me.
- Dorenda gerçekten iyi bir kızdır, o kurabiyelerini benimle paylaşıyor.
Understanding you is really very hard.
- Seni anlamak gerçekten çok zor.
That football is made of genuine leather.
- O futbol topu gerçek deriden imal edilmiştir.
Tom seemed genuinely surprised when I told him that Mary had left town.
- Mary'nin kasabayı terk ettiğini ona söylediğimde, Tom gerçekten şaşırmış görünüyordu.
This is true of you, too.
- Bu da seninle ilgili gerçek.
That he was busy is true.
- Onun meşgul olduğu gerçektir.
I doubt the authenticity of the document.
- Belgenin gerçekliğinden şüpheliyim.
Many economists are ignorant of that fact.
- Çok sayıda ekonomist, o gerçekten habersiz.
These are the facts. Think hard about them!
- Bunlar gerçeklerdir. Onlar hakkında sıkı düşünün!
I was really very happy.
- Gerçekten çok mutluydum.
He is very clever indeed.
- O gerçekten çok zeki.
Using cash makes you think money is truly substantial.
- Nakit kullanmak sana paranın gerçekten önemli olduğunu düşündürür.
That was really effective.
- O gerçekten etkiliydi.
Preventive measures are much more effective than the actual treatment.
- Önleyici tedbirler gerçek tedaviden çok daha etkilidir.
What he says is gospel.
- Onun söylediği şey gerçek.
Even though the media reports that she is a potential presidential candidate, does anyone really think that she is a potential president?
- Medya onun potansiyel bir başkan adayı olduğunu bildirmesine rağmen, herhangi biri gerçekten onun potansiyel bir başkan olduğunu düşünüyor mu?
Tom believes the philosophy of Ayn Rand is truly objective.
- Tom, Ayn Rand felsefesinin gerçekten tarafsız olduğuna inanmaktadır.
Do you really want to sell your house right now?
- Evini hemen satmayı gerçekten istiyor musun?
These items must be returned to their rightful owner.
- Bu eşyalar gerçek sahibine iade edilmelidir.
Wonder is the true character of the philosopher.
- Filozofun gerçek karakteri meraktır.
I hide the true amount from her.
- Gerçek miktarı ondan saklarım.
I think I'm starting to understand exactly what real love is.
- Sanırım gerçek aşkın ne olduğunu tam olarak anlamaya başlıyorum.
I know exactly what you mean. Parents can be really annoying.
- Ne demek istediğini tam olarak biliyorum. Anne ve babalar gerçekten sinir bozucu olabiliyorlar.
If you keep on complaining, I will get mad for real.
- Şikayet etmeye devam edersen, gerçekten delireceğim.
Is this all for real?
- Bunun hepsi gerçek mi?
A proper gentleman brings his lady red roses.
- Gerçek bir beyefendi kadınına kırmızı güller getirir.
The facts weren't properly understood.
- Gerçekler tam olarak anlaşılmadı.
She looks young, but in reality she's over 40.
- O genç görünüyor, ama gerçekte o, 40 yaşın üzerinde.
You ought to face the stark reality.
- Yalın gerçeklikle yüz yüze gelmelisin.
These items must be returned to their rightful owner.
- Bu eşyalar gerçek sahibine iade edilmelidir.
He's holding the real story back from us.
- O gerçek hikayeyi bizden gizliyor.
The portrait looks exactly like the real thing.
- Portre tam olarak gerçek şey gibi görünüyor.
The factual world is often weirder than the fictional world.
- Gerçek dünya genellikle kurgusal dünyadan daha tuhaftır.
As a consequence of its fun factor, Tatoeba contains random bits of factual information.
- Eğlenceli faktörün bir sonucu olarak, Tatoeba rastgele gerçek bilgi bitleri içeriyor.
I don't think he is truthful.
- Onun gerçekçi olduğunu sanmıyorum.
To be truthful, this matter doesn't concern her at all.
- Gerçekçi olmak gerekirse, bu konu onu hiç ilgilendirmez.
He explains the literal meaning of the sentence.
- O, cümlenin gerçek anlamını açıklıyor.
That could literally ruin my life.
- O gerçekten hayatımı mahvedebilir.
I sincerely, truly believe that.
- İçtenlikle, gerçekten ona inanıyorum.
Tom seemed really sincere.
- Tom gerçekten samimi görünüyordu.
Have you ever tried virtual reality?
- Sanal gerçekliği hiç denedin mi?
It would be virtually impossible to convince Tom to come along with us.
- Tom'u bizimle gelmesi için ikna etmek gerçekte imkansız olurdu.
Esperanto is a truly regular and easy language.
- Esperanto gerçekten düzenli ve kolay bir dildir.
I felt really positive.
- Gerçekten olumlu hissettim.
Some scientists believe that the greenhouse effect is imaginary.
- Bazı bilimciler sera etkisinin gerçek dışı olduğuna inanıyorlar.
Examinations interfere with the real meaning of education.
- Sınavlar eğitimin gerçek anlamına müdahale eder.
It's about time for our children to learn the real meaning of Christmas.
- Çocuklarımızın Noel'in gerçek anlamını öğrenmeleri için zamanı geldi.
Tom wanted to marry his true love.
- Tom gerçek aşkı ile evlenmek istiyordu.
Tom wanted to marry his true love, Mary.
- Tom gerçek aşkı Mary ile evlenmek istiyordu.
My crime seems unreal to me.
- Suçum bana gerçek dışı görünüyor.
Tom is being unrealistic.
- Tom gerçek dışı oluyor.
I know it's unrealistic to expect Mary to ever fall in love with someone like me.
- Mary'nin benim gibi birine şimdiye kadar aşık olmasını beklemenin gerçek dışı olduğunu biliyorum.
Tom is being unrealistic.
- Tom gerçek dışı oluyor.
Sami soon showed his true colors.
- Sami çok geçmeden gerçek yüzünü gösterdi.
He has finally shown his true colors.
- Sonunda gerçek yüzünü gösterdi.
Spy satellites tracked the truck in real time.
- Casus uydular gerçek zamanlı olarak kamyonu takip etti.