Tom says he has actually seen a ghost.
- Tom gerçekten bir hayalet gördüğünü söylüyor.
Can computers actually translate literary works?
- Bilgisayarlar gerçekten edebi eserleri çevirebilir mi?
Dorenda really is a nice girl. She shares her cookies with me.
- Dorenda gerçekten iyi bir kızdır, o kurabiyelerini benimle paylaşıyor.
She's really smart, isn't she?
- O gerçekten akıllı, değil mi?
Scientific truth is a creation of the human mind.
- Bilimsel gerçek insan aklının bir yaratılışıdır.
All of you are familiar with the truth of the story.
- Hepiniz gerçek hikayeyi biliyorsunuzdur.
The document is neither genuine nor forged.
- Belge ne gerçek ne de sahte.
I believe it is a genuine Picasso.
- Onun gerçek bir Picasso olduğuna inanıyorum.
I doubt the authenticity of the document.
- Belgenin gerçekliğinden şüpheliyim.
This is true of you, too.
- Bu da seninle ilgili gerçek.
That he was busy is true.
- Onun meşgul olduğu gerçektir.
Have you ever tried using a virtual reality headset?
- Sanal gerçeklik kulaklığı kullanmayı hiç denedin mi?
Have you ever tried virtual reality?
- Sanal gerçekliği hiç denedin mi?
The factual world is often weirder than the fictional world.
- Gerçek dünya genellikle kurgusal dünyadan daha tuhaftır.
As a consequence of its fun factor, Tatoeba contains random bits of factual information.
- Eğlenceli faktörün bir sonucu olarak, Tatoeba rastgele gerçek bilgi bitleri içeriyor.
Many economists are ignorant of that fact.
- Çok sayıda ekonomist, o gerçekten habersiz.
These are the facts. Think hard about them!
- Bunlar gerçeklerdir. Onlar hakkında sıkı düşünün!
Using cash makes you think money is truly substantial.
- Nakit kullanmak sana paranın gerçekten önemli olduğunu düşündürür.
I don't think we can really say that one is right and the other is wrong.
- Birinin haklı diğerinin hatalı olduğunu gerçekten söyleyebileceğimizi sanmıyorum.
These items must be returned to their rightful owner.
- Bu eşyalar gerçek sahibine iade edilmelidir.
Understanding you is really very hard.
- Seni anlamak gerçekten çok zor.
I was really very happy.
- Gerçekten çok mutluydum.
Preventive measures are much more effective than the actual treatment.
- Önleyici tedbirler gerçek tedaviden çok daha etkilidir.
That was really effective.
- O gerçekten etkiliydi.
What he says is gospel.
- Onun söylediği şey gerçek.
Even though the media reports that she is a potential presidential candidate, does anyone really think that she is a potential president?
- Medya onun potansiyel bir başkan adayı olduğunu bildirmesine rağmen, herhangi biri gerçekten onun potansiyel bir başkan olduğunu düşünüyor mu?
Tom believes the philosophy of Ayn Rand is truly objective.
- Tom, Ayn Rand felsefesinin gerçekten tarafsız olduğuna inanmaktadır.
Esperanto is a truly regular and easy language.
- Esperanto gerçekten düzenli ve kolay bir dildir.
A proper gentleman brings his lady red roses.
- Gerçek bir beyefendi kadınına kırmızı güller getirir.
The facts weren't properly understood.
- Gerçekler tam olarak anlaşılmadı.
I felt really positive.
- Gerçekten olumlu hissettim.
He's holding the real story back from us.
- O gerçek hikayeyi bizden gizliyor.
I know the real reason for his absence.
- Onun yokluğunun gerçek nedenini biliyorum.
I hid the true amount I spent from him.
- Harcadığım gerçek miktarı ondan sakladım.
Few people know the true meaning.
- Gerçek anlamı birkaç kişi biliyor.
I think I'm starting to understand exactly what real love is.
- Sanırım gerçek aşkın ne olduğunu tam olarak anlamaya başlıyorum.
The portrait looks exactly like the real thing.
- Portre tam olarak gerçek şey gibi görünüyor.
If you keep on complaining, I will get mad for real.
- Şikayet etmeye devam edersen, gerçekten delireceğim.
Is this all for real?
- Bunun hepsi gerçek mi?
You ought to face the stark reality.
- Yalın gerçeklikle yüz yüze gelmelisin.
Can't you divorce fantasy from reality?
- Hayali gerçekten ayıramıyor musun?
These items must be returned to their rightful owner.
- Bu eşyalar gerçek sahibine iade edilmelidir.
To be truthful, this matter doesn't concern her at all.
- Gerçekçi olmak gerekirse, bu konu onu hiç ilgilendirmez.
I don't think he is truthful.
- Onun gerçekçi olduğunu sanmıyorum.
He explains the literal meaning of the sentence.
- O, cümlenin gerçek anlamını açıklıyor.
She explained the literal meaning of the sentence.
- O, cümlenin gerçek anlamını açıkladı.
Tom seemed really sincere.
- Tom gerçekten samimi görünüyordu.
I sincerely, truly believe that.
- İçtenlikle, gerçekten ona inanıyorum.