Su yüzmek için yeterince sıcak.
- Das Wasser ist warm genug zum Schwimmen.
Yeterince deneyim sahibi değilsin.
- Du verfügst nicht über genug Erfahrung.
Onu almak için yeterli parası var.
- Er hat genug Geld, um es zu kaufen.
Onu mahkûm etmek için suçla ilgili yeterli kanıt yoktu.
- Es gab nicht genug Beweise, um ihn des Vergehens schuldig zu befinden.
O şimdilik kâfi gelecektir.
- That will be enough for the time being.
On bin yen yeterli mi?
- Is ten thousand yen enough?
Twitter yeterince iyi değil.
- Twitter is not good enough.
Hepimiz için yeterli yiyecek vardı.
- There was food enough for us all.
On bin yen yeterli mi?
- Is ten thousand yen enough?
Merkezi ısıtma kışın yeterince ısıtıyor mu?
- Is the central heating warm enough in the winter?
Bu hikaye bir derste okumak için yeterince kısa.
- This story is short enough to read in one lesson.
Yeteri kadar zamanım vardı, bu yüzden acele etmeme gerek yoktu.
- I had enough time, so I didn't need to hurry.
Sadece yeteri kadar kaynatılır.
- It is boiled just enough.
Bu herkesi beslemek için yeterli yiyecek değil.
- This isn't enough food to feed everyone.
Tom herkesi beslemeye yetecek kadar yiyecek getirdi.
- Tom brought enough food to feed everyone.
Burada yeterli miktara sahibiz.
- We've got enough here.
Markku ve Liisa kıt kanaat geçinecek kadar yeterli miktara sahipti.
- Markku and Liisa had just enough to keep the wolf from the door.
You're not fast enough.
- Du bist nicht schnell genug.
Any universe simple enough to be understood is too simple to produce a mind able to understand it.
- Jedes Universum, das einfach genug ist, um verstanden zu werden, ist zu einfach, um einen Geist hervorzubringen, der es versteht.