Tom really does detest giving speeches in front of large audiences.
- Tom geniş kitlenin önünde konuşma yapmaktan hoşlanmaz.
Our house is large enough for five of us.
- Bizim ev beşimize yetecek kadar geniş.
He has broad shoulders.
- Onun geniş omuzları vardı.
Jim has broad shoulders.
- Jim'in geniş omuzları var.
The streets of New York are very wide.
- New York'un caddeleri çok geniştir.
When Columbus discovered America, bison (American buffalo) inhabited a wide-ranging area.
- Columbus Amerika'yı keşfettiği zaman, bizon ( Amerikan mandası ) geniş bir alanda yaşıyordu.
Dr. Svensen researched the issue so extensively that his bibliography makes up half the weight of his book.
- Dr. Svensen konuyu öyle geniş bir şekilde araştırdı ki onun kaynakçası kitabının yarı ağırlığını oluşturuyor.
The fire caused extensive damage.
- Yangın geniş çaplı hasara neden oldu.
Sami loved hiking in the vast Russian wilderness.
- Sami, geniş Rus vahşi doğasında yürüyüşe çıkmayı seviyordu.
Sami loved hiking in the vast Canadian wilderness.
- Sami, Kanada'nın geniş, vahşi doğasında yürüyüşe bayılıyordu.
Father made our living room more spacious.
- Baba oturma odamızı daha geniş yaptı.
This car is spacious and comfortable.
- Bu araba geniş ve komforlu.
Never buy extended warranties.
- Asla genişletilmiş garantiler almayın.
They extended their territory by conquest.
- Onlar fetihle bölgelerini genişletti.
A heath is often created or expanded by fire, which prevents the growth of trees.
- Ağaçların büyümesini engelleyen bir fundalık sık sık yangın tarafından oluşturulur ya da genişletilir.
The business has expanded by 50% this year.
- İş bu yıl % 50 oranında genişlemiştir.
She wants to extend the no-smoking area.
- O, sigara içilmeyen alanı genişletmek istiyor.
His company is extending its business.
- Şirketi işini genişletiyor.
We should judge matters on a broader basis.
- Meseleleri daha geniş bir temelde yargılamalıyız.
I found the suites capacious, the sofas commodious, the sandwiches copious.
- Ben, suitleri ferah, kanapeleri geniş sandviçleri bol buldum.
There's ample room in the attic.
- Çatı katında geniş bir oda var.
There is an ample market for this product.
- Bu ürün için geniş bir pazar var.
When you travel abroad, you feel very expansive, and it's easy to overspend in a mood like that.
- Yurt dışına seyahat ettiğinde çok geniş hissedersin. Böyle bir ruh hali içinde fazla para harcamak kolaydır.
Tom opened the door wider.
- Tom kapıyı daha geniş açtı.
A polarized plug has two blades with one wider than the other.
- Bir polarize fişin biri diğerinden daha geniş olan iki ağzı vardır.
China is larger than Japan.
- Çin, Japonya'dan daha geniştir.
I'm wearing a jacket with capacious pockets.
- Ben geniş cepli bir ceket giyiyorum.
I found the suites capacious, the sofas commodious, the sandwiches copious.
- Ben, suitleri ferah, kanapeleri geniş sandviçleri bol buldum.
Tom's eyes opened wide.
- Tom'un gözleri geniş açıldı.
We have to measure your intraocular pressure. Please open both eyes wide and look fixedly at this object here.
- Göz merceğiniz içindeki baskıyı ölçmeliyiz. Lütfen iki gözünüzü genişçe açın ve sabit bir şekilde buradaki bu objeye bakın.
New York'un caddeleri çok geniş.
- New York'un caddeleri çok geniştir.
New York'un caddeleri çok geniştir.
- New York'un caddeleri çok geniş.
New York'un caddeleri çok geniştir.
- New York'un caddeleri çok geniş.
New York'un caddeleri çok geniş.
- New York'un caddeleri çok geniştir.