Definition of gelen in Turkish English dictionary
- arrival
Tom and Mary were among the new arrivals.
- Tom ve Mary yeni gelenler arasındaydı.
- (Bilgisayar) received
- pending
- arriving
The next train arriving at platform 2 will depart for Shibuya at 4:35pm.
- Peron 2'ye gelen tren 4:35'te Shibuya'ya gidecek.
The bus now arriving is going to the International Terminal via Domestic Terminal 1.
- Şimdi gelen otobüs, İç Hatlar Terminali 1 üzerinden Uluslararası Terminale gidiyor.
- inbound , incoming
- incoming
There's a storm incoming.
- Gelen bir fırtına var.
- phys. incident (light rays)
- coming, arriving, reaching, incoming; comer
- coming, approaching; arriving
- coming
There's somebody coming up the stairs.
- Merdivenlerden yukarı gelen birisi var.
Look out! There's a truck coming!
- Dikkat edin! Gelen bir kamyon var!
- inbound
- comer
- oncoming
He failed to see the stop sign at the intersection and hit an oncoming car.
- Kavşaktaki dur işaretini göremedi ve gelen bir arabaya vurdu.
- coming from
There have been a lot of complaints in the last few days about the amount of noise coming from your apartment.
- Son birkaç gün içinde apartmanınızdan gelen gürültünün miktarı hakkında çok sayıda şikâyet var.
Tom heard some music coming from the next room.
- Tom bitişik odadan gelen bir müzik duydu.
- gelen çerçeve
- (Bilgisayar) frames in
- gelen evrak
- The documents
- gelen gideni aratır
- better the devil you know
- gelen ağam, giden paşam
- (Konuşma Dili) I respect whoever is in charge (as long as he doesn't step on my toes)
- gelen geçen
- those who pass by, passersby
- gelen geçen
- passerby
- gelen giden
- visitors, passers by
- gelen gideni aratır/gidene rahmet okutur
- (Atasözü) A new person in a job is often worse than the old one
- gelen kimse
- comer
- gelen ışık
- incident light, incident ray
- gelen şey
- arrival
- geri gelen
- returned
- geç gelen
- tardy
- geç gelen
- latecomer
- geri gelen eşya
- (Ticaret) returned goods
- geceleri gelen angina
- (Tıp) nocturnal angina
- gelişme ile gelen
- (Hukuk) co-development
- genizden gelen
- nasal
- birden fazla anlama gelen
- ambiguity
- içten gelen
- spontaneous
- kulağa hoş gelen
- dulcet
- sonra gelen
- latter
- önce gelen
- antecedent
- gel
- came
She came to see us yesterday.
- O dün bizi görmek için geldi.
No more than 50 people came.
- 50 kişiden fazla gelen olmadı.
- müzeye yeni gelen eşya
- acquisition
- gel
- come
Can you come at nine?
- Dokuzda gelebilir misin?
Why did you come to Japan?
- Neden Japonya'ya geldin?
- karşı gelen
- defiant
- ardından gelen
- ensuing
- birbiri ardından gelen
- alternate
- boşluktan gelen
- hollow
- dışarıdan gelen
- external
- elinden her iş gelen
- versatile
- gel
- come from
This smell might come from the oven!
- Bu koku fırından gelebilir!
Susan found out where the puppy had come from.
- Susan köpeğin nereden geldiğini öğrendi.
- her gün işe trenle gidip gelen kimse
- commuter
- içten gelen
- cheerful
- kanuna karşı gelen
- lawbreaking
- size uygun gelen bir zamanda
- at your convenience
- birinci gelen şey
- first
- birbiri ardına gelen
- alternate
- birinci gelen
- (Bahis) winner
- derinden gelen
- deep-seated
- derinden gelen
- strong
- elinden her iş gelen
- jack of all trades
- elinden her iş gelen
- ambidextrous
- elinden her iş gelen erkek
- handyman
- elinden her iş gelen kimse
- jack-of-all-trades
- giden gelen
- back-and-forth
- ikinci gelen
- runner up
- sonra gelen
- subsequent
- yeni gelen
- new arrival
Tom and Mary were among the new arrivals.
- Tom ve Mary yeni gelenler arasındaydı.
- önce gelen
- (Ticaret) predecessor
- önce gelen
- (Bilgisayar) leading
- başa gelen olay
- experience
- gel
- {f} coming
Her dad won't be coming, he is very busy.
- Babası gelmeyecek, o çok meşgul.
Look out! There's a truck coming!
- Dikkat! Buraya gelen bir kamyon var!
- gel
- flow
There is not past, no future; everything flows in an eternal present.
- Geçmiş ve gelecek yok; her şey sonsuz bir şimdikilikte akıyor.
Next time I come, I'll bring you some flowers.
- Bir daha ki gelişimde, sana bazı çiçekler getireceğim.
- içten gelen
- heartfelt
- önce gelen
- (Hukuk) preceding
- Başa gelen çekilir
- (Atasözü) What can't be cured must be endured
- Haydan gelen huya gider
- (Atasözü) Easy come, easy go
- bir diğerinin arkasından gelen
- from the back of another
- dışardan gelen
- from the outside
- elden gelen
- from hand
- gel
- do come
- gelenler
- arrivals
- televizyon izlemeye gelen misafir
- the guests to watch television
- zarda gelen sayı
- cast
- -den önce gelen
- preceded
- Haydan gelen huya gider
- Easy come easy go
- aceleye gelen
- hurried
- adem ve havva'dan gelen günah
- original sin
- akılıma gelen başıma geldi
- (Konuşma Dili) What l was afraid of has happened
- aniden gelen güzel fikir
- a brain wave
- anne soyundan gelen
- matrilinear
- arka arkaya gelen
- consecutive
- art arda gelen
- sequent
- aynı hatta gidip gelen otobüs
- shuttle bus
- aynı hatta gidip gelen tren
- shuttle train
- aynı kökten gelen
- paronymous
- aynı kökten gelen sözcük
- paronym
- aynı soydan gelen
- cognate
- aynı yazılıp farklı anlama gelen
- homographic
- aynı yazılıp farklı anlama gelen sözcük
- homograph
- babanın soyundan gelen
- patrilineal
- bana gelen ileti
- (Bilgisayar) message to me
- bağırsaklardan gelen yağlı akkan
- chyle
- başa gelen (tecrübe)
- befalling
- başta gelen
- overriding
- başta gelen
- first
- beraberinde gelen şey
- concomitant
- birebir gelen şey
- the very thing
- dağları aşıp gelen
- tramontane
- derinden gelen ses
- boom
- devren gelen mal veya eşya
- carryover
- dize kadar gelen çizme
- knee boot
- dolaşıp aynı noktaya gelen yol
- circuit
- dışarıdan gelen
- extraneous
- dıştan gelen
- adventitious
- dıştan gelen
- extrinsic
- elinden gelen
- all out
- elinden gelen her şeyi yapmak
- (Konuşma Dili) stand on one's head
- elinden gelen çaba
- utmost
- elinden her iş gelen kimse
- handyman
- elinden her iş gelen kimse
- handyman, jack-of-all-trades
- elinden her iş gelen mucit
- do-it-all inventor
- elinden her iş gelen tip
- Jack-of-all-trades
- elle gelen düğün bayram
- (Atasözü) We are all in the same boat
- en başta gelen
- primary
- en başta gelen
- foremost
- en başta gelen kadın
- first lady
- en başta gelen sorumluluk
- primary liability
- erken gelen oturur
- first come first served
- erken gelen penaltı
- (Spor) early penalty
- eve gelen sağlık görevlisi
- health visitor
- farklı soydan gelen
- (Biyoloji) heterogenetic
- gidip gelen
- intermittent
- gidip gelen otobüs
- shuttle bus
- göğüsten gelen
- chesty
- gırtlaktan gelen
- (ses) throaty
- havadan gelen şey
- money for jam
- havayla gelen
- airborne
- haydan gelen huya gider
- lightly come lightly go
- haydan gelen huya gider
- (selden gelen suya gider). (Atasözü) Easy come easy go
- hopârlörden gelen müzik sesi
- piped music
- ileri gelen
- doctor
- ileri gelen
- notable
- ileri gelen
- magnate
- ileri gelen
- topliner
- ileri gelen
- dignitary
- ileri gelen
- high-up
- ilginç gelen yön
- piquancy
- ilk gelen
- first comer
- iyi aileden gelen
- well connected
- iyi gelen
- recuperative
- iyi gelen
- healing
- iyi gelen
- salutary
- içkiden gelen cesaret
- dutch courage
- içten gelen
- sincere
- işbaşına yeni gelen kimse iyi iş görür
- a new broom sweeps clean
- işe gelen şey
- grist to the mill
- karaciğere iyi gelen
- hepatic
- karşı gelen kimse
- dissident
- kaynaktan gelen haber
- inside story
- kaz gelen yerden tavuk esirgenmez
- (Atasözü) You don't hesitate to cater to the small demands of someone who can be very useful to you
- kendi gelen
- that comes one's way by chance
- kraliyet soyundan gelen prens
- prince of the blood
- kulaktan kulağa yayılarak gelen gelenek
- auricular tradition
- kulağa hoş gelen
- euphonic
- kütüphaneye yeni gelen kitap
- acquisition
- kısa mesafede gidip gelen tren servisi
- commutation
- londra'dan gelen tren
- down train
- lordlar kamarasına seyrek gelen soylu
- backwoodsman
- mevkiden ileri gelen
- ex officio
- meydana gelen
- resultant
- nuh'un oğlu ham'ın soyundan gelen zenci
- Hamite
- olay yerinden gelen ilk fotoğrafları kıymetlendirme raporu
- (Askeri) hot photo interpretation report
- ortak görüşle bir araya gelen topluluk
- camp
- piskopostan sonra gelen papaz
- presbyter
- saygıdan ileri gelen
- reverential
- sağlığa iyi gelen
- recuperative
- sel ile gelen yel ile gider
- (Atasözü) Easy come; easy go
- selden ileri gelen
- diluvial
- seçimle gelen sınırlı yetkili yönetici
- sheriff
- sinirlere iyi gelen
- nervine
- sohbet gelen çalış
- (Bilgisayar) chat incoming ring
- son gelen
- last comer
- sona gelen
- postpositive
- sonra gelen
- posterior
- sonra gelen
- following
- sonra gelen
- after
The calm that comes after the storm.
- Fırtınadan sonra gelen sakinlik.
- sonra gelen yemek
- remove
- sonradan akla gelen düşünce
- afterthought
- soydan gelen
- legitimate
- tanrıdan gelen şey
- visitation
- telsizle gelen haber
- radio
- tesadüfen gelen bemol ya da diyez
- accidental
- topraktan meydana gelen
- terrigenous
- uykusu zor gelen
- insomniac
- yandan gelen ışık
- sidelight
- yaraya iyi gelen
- vulnerary
- yardıma gelen
- wrecking
- yedinci gün gelen
- (Askeri) Seventh-Day Adventist (ADRA)
- yeni gelen
- incoming
- yeni gelen
- new come
- yeni gelen
- incomer
- yeni gelen kimse
- incomer
- yeni gelen kimse
- Johnny come lately
- yeni gelen şeyler
- recent accessions
- yerine zamir gelen isim
- antecedent
- çifte gelen zarlar
- doublets
- önce gelen iş
- preoccupation
- önce gelen kimse
- progenitor
- önde gelen
- foremost
He is the foremost authority on heart surgery.
- Kalp cerrahisinde en önde gelen otoritedir.
Mary is the country's foremost expert on the conflict in Syria.
- Mary ülkenin Suriye'deki çatışma konusundaki en önde gelen uzmanıdır.
- önde gelen
- prominent
Some prominent tennis players behave like spoiled brats.
- Bazı önde gelen tenis oyuncuları şımarık çocuklar gibi davranırlar.
Sami was a prominent plastic surgeon.
- Sami önde gelen bir plastik cerrahtı.
- önde gelen
- central
- önde gelen
- capital
- önde gelen
- leading
Mary is the world’s leading expert on squirrels.
- Mary sincaplar konusunda dünyanın önde gelen uzmanıdır.
Dr. Jackson is one of the leading cardiologists in Boston.
- Doktor Jackson Boston'da önde gelen kardiyologlardan biri.
- önde gelen
- first
In 776 B.C., the first Olympic Games were held at the foot of Mount Olympus to honor the Greeks' chief god, Zeus.
- Yunanların önde gelen tanrısı Zeus'u şereflendirmek için İsa'dan Önce 776'da ilk Olimpiyat oyunları Olimpos Dağının eteğinde düzenlendi.
- önüne gelen
- anyone who comes along, anybody whatsoever
- önüne gelen
- anyone, everybody
- önüne gelen her şeyi yıkan güç
- Juggernaut
- şehirden gelen tren
- down train