People told Maria that she was cute, but the mirror said: You are much more than cute, you are beautiful!
- İnsanlar Maria'ya şirin olduğunu söylediler fakat ayna sen şirinden çok daha fazlasısın, sen güzelsin! dedi.
At last a good idea struck me.
- Sonunda aklıma güzel bir fikir geldi.
I am surprised that she refused such a good offer.
- Onun böyle güzel bir teklifi reddetmesine şaşırdım.
We had a lovely meal.
- Biz güzel bir yemek yedik.
What a lovely surprise!
- Ne güzel bir sürpriz!
Today was a pleasant day.
- Bugün güzel bir gündü.
It was hard for me to act pleasantly to others.
- Başkalarına güzel bir şekilde davranmak benim için çok zordu.
She is very beautiful, and what is more, very wise.
- O çok güzeldir, daha neyse çok akıllıcadır.
What a beautiful rainbow!
- Ne güzel bir gökkuşağı!
Trang is as pretty as Dorenda.
- Trang Dorenda kadar güzeldir.
Betty is a pretty girl, isn't she?
- Betty güzel bir kızdır, değil mi?
What a nice surprise!
- Ne güzel bir sürpriz!
It must be nice to have friends in high places.
- Yüksek yerlerde arkadaşlara sahip olmak güzel olmalı.
Effort produces fine results.
- Çaba güzel sonuçlar üretir.
The island has a fine harbor.
- Adanın güzel bir limanı var.
Mary is not only beautiful, she's smart, too.
- Mary sadece güzel değil, o akıllı da.
It's the smart thing to do.
- Bu yapılacak güzel bir şey.
That car is a real beauty.
- O araba gerçek bir güzelliktir.
How about spending an elegant and blissful time at a beauty salon?
- Bir güzellik salonunda hoş ve mutlu bir zaman geçirmeye ne dersin?
It is likely to be fine tomorrow.
- Yarın hava muhtemelen güzel olacak.
He had handsome dark eyes with long lashes.
- Onun uzun kirpikli güzel koyu gözleri vardı.
The handsome prince fell in love with a very beautiful princess.
- Yakışıklı prens çok güzel bir prensese aşık oldu.
She can sing and dance beautifully.
- O güzel şekilde şarkı söyleyebilir ve dans edebilir.
The actress was dressed beautifully.
- Aktris güzel giyinmişti.
Mariko speaks English well.
- Mariko İngilizceyi güzel konuşur.
She sang pretty well.
- O oldukça güzel söyledi.
I advised the shy young man to declare his love for the beautiful girl.
- Ben, utangaç genç adama güzel kıza aşkını ilan etmesini tavsiye ettim.
We stood looking at the beautiful scenery.
- Biz güzel manzaraya bakarak ayakta durduk.
The fire's blazing nicely now.
- Ateş artık güzelce yanıyor.
Tom's creative thinking nicely complemented Mary's organizational talents.
- Tom'un yaratıcı düşüncesi Mary'nin örgütsel yeteneklerini güzelce tamamladı.
I can't help but feel like the ending of Breaking Bad was ridiculously rushed, still an amazing show but it could've been better.
- Kendimi Breaking Bad'in sonunun gülünç bir şekilde aceleye getirildiğini düşünmekten alıkoyamıyorum - yine de çok güzel bir dizi ama daha iyi olabilirdi.
One of the nice things about being bald is that you never have a bad hair day.
- Kel olmakla ilgili güzel şeylerden biri, asla kötü bir saçlı bir gününün olmamasıdır.
Jane is fat and rude, and smokes too much. However, Ken thinks she's lovely and charming. That's why they say love is blind.
- Jane şişman ve kaba ve çok sigara içiyor. Fakat, Ken onun güzel ve çekici olduğunu düşünüyor. Aşkın gözü kördür demelerinin nedeni bu.
The Avenue of the Champs Elysées is very beautiful and very elegant.
- Şanzelize Caddesi çok güzel ve çok şıktır.
How about spending an elegant and blissful time at a beauty salon?
- Bir güzellik salonunda hoş ve mutlu bir zaman geçirmeye ne dersin?
The most beautiful flowers have the sharpest thorns.
- En güzel çiçeklerin en keskin dikenleri vardır.
You're definitely prettier than Mary.
- Kesinlikle Mary'den daha güzelsin.
Mary was definitely the prettiest girl at the party.
- Mary kesinlikle partide en güzel kızdı.
Mary is a good-looking woman.
- Mary güzel bir kadın.
That girl is good-looking.
- O kız güzel görünümlü.
She has beautiful rosy cheeks.
- Onun güzel al yanakları var.
She is beautiful, and what is more, very graceful.
- O güzel ve ayrıca çok zarif.
Ice skating can be graceful and beautiful.
- Buz pateni zarif ve güzel olabilir.
Life isn't fair, but it's still good.
- Yaşam adil değil ama hala güzel.
Will it be fair in Tokyo tomorrow?
- Yarın Tokyo'da hava güzel olacak mı?
My grandfather goes for a walk on fine days.
- Dedem güzel günlerde yürüyüşe gider.
I have three beautiful granddaughters.
- Üç tane güzel kız torunum var.
She is stunningly good-looking.
- O şaşırtıcı bir şekilde güzeldir.
Alice has stunning legs.
- Alice çok güzel bacaklara sahip.
She is very pretty, I mean, she is attractive and beautiful.
- O çok sevimlidir, yani, çekici ve güzeldir.
Mary isn't as beautiful as her sister, but she's still quite attractive.
- Mary kız kardeşi kadar güzel değil fakat hâlâ oldukça çekici.
No girl in my class is prettier than Linda.
- Sınıfımdaki hiçbir kız Linda'dan daha güzel değildir.
My book is prettier than my friend's.
- Benim kitabım arkadaşımınkinden daha güzel.
That lady is very good looking.
- O hanım çok güzel gözüküyor.
What did you think of Tom? He's got a nice voice. Just a nice voice? Well, his face is nothing special, right? Really! I think he's pretty good looking.
- Tom hakkında ne düşünüyorsun? Onun güzel bir sesi var. Sadece güzel bir ses mi? Pekala, onun yüzü özel bir şey değil, değil mi? Gerçekten mi! Sanırım o oldukça yakışıklı.
Mary looked like Belle from the Beauty and the Beast.
- Mary Güzel ve Çirkin'den Belle'ye benziyordu.
Because you're a sweet and lovely girl.
- Çünkü sen tatlı ve güzel bir kızsın.
This flower smells sweet.
- Bu çiçek güzel kokuyor.
It is possible to launder language to make it more appealing and uplifting.
- Onu daha güzel ve çekici yapmak için dili aklamak mümkündür.
Attendance should be good provided the weather is favorable.
- Hava güzel olması koşuluyla, katılım iyi olmalı.