Chris is a beauty.
It's the long weekend. Beauty!.
Attendance should be good provided the weather is favorable.
- Hava güzel olması koşuluyla, katılım iyi olmalı.
This sure tastes good!
- Gerçekten güzel bir tadı var.
Whenever we have such lovely rain, I recall the two of us, several years ago.
- Her nezaman böyle güzel bir yağmurumuz olsa, ben yıllar öncesini, ikimizi hatırlıyorum.
Because you're a sweet and lovely girl.
- Çünkü sen tatlı ve güzel bir kızsın.
It was a pleasant day, but there were few people in the park.
- Güzel bir gündü ama parkta çok az kişi vardı.
I had a pleasant dream last night.
- Dün gece güzel bir rüya gördüm.
What a beautiful rainbow!
- Ne güzel bir gökkuşağı!
Switzerland is a very beautiful country and well worth visiting.
- İsviçre, çok güzel bir ülkedir ve ziyaret edilmeye değerdir.
Betty is a pretty girl, isn't she?
- Betty güzel bir kızdır, değil mi?
She sang pretty well.
- O oldukça güzel söyledi.
I hope it will be nice.
- Havanın güzel olacağını umuyorum.
It must be nice to have friends in high places.
- Yüksek yerlerde arkadaşlara sahip olmak güzel olmalı.
The island has a fine harbor.
- Adanın güzel bir limanı var.
His speech contained many fine phrases.
- Konuşması birçok güzel cümle içeriyordu.
It's the smart thing to do.
- Bu yapılacak güzel bir şey.
She's smarter than Mary, but not as beautiful.
- O, Mary'den daha akıllı fakat onun kadar güzel değil.
Japan is famous for her scenic beauty.
- Japonya manzara güzelliğiyle ünlüdür.
The beauty of the scenery is beyond description.
- Manzaranın güzelliği kelimelerle anlatılamaz.
It is likely to be fine tomorrow.
- Yarın hava muhtemelen güzel olacak.
He had handsome dark eyes with long lashes.
- Onun uzun kirpikli güzel koyu gözleri vardı.
A very handsome prince met an exceptionally beautiful princess.
- Çok yakışıklı bir prens istisnai güzel bir prensesle tanıştı.
The trick worked beautifully.
- Hile çok güzel çalıştı.
She played the piano beautifully.
- O, güzelce piyano çaldı.
Why sentences? …you may ask. Well, because sentences are more interesting.
- Neden cümleler? ... diye sorabilirsiniz. Güzel, çünkü cümleler daha ilgi çekicidir.
Switzerland is a very beautiful country and well worth visiting.
- İsviçre, çok güzel bir ülkedir ve ziyaret edilmeye değerdir.
We stood looking at the beautiful scenery.
- Biz güzel manzaraya bakarak ayakta durduk.
The beautiful girl with black hair was in the park.
- Siyah saçlı güzel kız parkta idi.
Tom was nicely dressed.
- Tom güzel giyinmişti.
The fire's blazing nicely now.
- Ateş artık güzelce yanıyor.
Time is a good physician, but a bad cosmetician.
- Zaman iyi bir hekim ama kötü bir güzellik uzmanıdır.
I can't help but feel like the ending of Breaking Bad was ridiculously rushed, still an amazing show but it could've been better.
- Kendimi Breaking Bad'in sonunun gülünç bir şekilde aceleye getirildiğini düşünmekten alıkoyamıyorum - yine de çok güzel bir dizi ama daha iyi olabilirdi.
Jane is fat and rude, and smokes too much. However, Ken thinks she's lovely and charming. That's why they say love is blind.
- Jane şişman ve kaba ve çok sigara içiyor. Fakat, Ken onun güzel ve çekici olduğunu düşünüyor. Aşkın gözü kördür demelerinin nedeni bu.
How about spending an elegant and blissful time at a beauty salon?
- Bir güzellik salonunda hoş ve mutlu bir zaman geçirmeye ne dersin?
The Avenue of the Champs Elysées is very beautiful and very elegant.
- Şanzelize Caddesi çok güzel ve çok şıktır.
The most beautiful flowers have the sharpest thorns.
- En güzel çiçeklerin en keskin dikenleri vardır.
The most beautiful victory is to defeat one's heart.
- En güzel zafer, birinin kalbini kazanmaktır.
You're definitely prettier than Mary.
- Kesinlikle Mary'den daha güzelsin.
That girl is good-looking.
- O kız güzel görünümlü.
She said that she was good-looking.
- O, güzel olduğunu söyledi.
She has beautiful rosy cheeks.
- Onun güzel al yanakları var.
Ice skating can be graceful and beautiful.
- Buz pateni zarif ve güzel olabilir.
She is beautiful, and what is more, very graceful.
- O güzel ve ayrıca çok zarif.
Life isn't fair, but it's still good.
- Yaşam adil değil ama hala güzel.
She was the fairest in the whole land.
- O bütün ülkenin en güzeliydi.
I have bought an adorable doll for my granddaughter.
- Torunum için çok güzel bir bebek satın aldım.
Every day grandfather and grandmother gave the kitten plenty of milk, and soon the kitten grew nice and plump.
- Büyük babam ve büyük annem kedi yavrusuna her gün bir sürü süt verdi ve kısa sürede yavru güzel ve tombul oldu.
She is stunningly good-looking.
- O şaşırtıcı bir şekilde güzeldir.
That dress looks stunning on you.
- Şu elbise üstünde çok güzel görünür.
Mary isn't as beautiful as her sister, but she's still quite attractive.
- Mary kız kardeşi kadar güzel değil fakat hâlâ oldukça çekici.
She is very pretty, I mean, she is attractive and beautiful.
- O çok sevimlidir, yani, çekici ve güzeldir.
You're definitely prettier than Mary.
- Kesinlikle Mary'den daha güzelsin.
No girl in my class is prettier than Linda.
- Sınıfımdaki hiçbir kız Linda'dan daha güzel değildir.
That lady is very good looking.
- O hanım çok güzel gözüküyor.
What did you think of Tom? He's got a nice voice. Just a nice voice? Well, his face is nothing special, right? Really! I think he's pretty good looking.
- Tom hakkında ne düşünüyorsun? Onun güzel bir sesi var. Sadece güzel bir ses mi? Pekala, onun yüzü özel bir şey değil, değil mi? Gerçekten mi! Sanırım o oldukça yakışıklı.
Mary looked like Belle from the Beauty and the Beast.
- Mary Güzel ve Çirkin'den Belle'ye benziyordu.
He whispered sweet nothings into her ear.
- Kulağına güzel ama anlamsız sözler fısıldadı.
That flower smells sweet.
- O çiçek güzel kokuyor.
It is possible to launder language to make it more appealing and uplifting.
- Onu daha güzel ve çekici yapmak için dili aklamak mümkündür.
Attendance should be good provided the weather is favorable.
- Hava güzel olması koşuluyla, katılım iyi olmalı.