The women of France are beautiful.
- Fransa'nın bayanları güzeldir.
She is as beautiful as Snow White.
- O Kar Beyazı kadar güzeldir.
Beautiful! What a catch! (referring to an athlete catching a ball).
Beautiful! I dropped the soup on the floor!.
The skater performed a beautiful axel.
I am surprised that she refused such a good offer.
- Onun böyle güzel bir teklifi reddetmesine şaşırdım.
At last a good idea struck me.
- Sonunda aklıma güzel bir fikir geldi.
Whenever we have such lovely rain, I recall the two of us, several years ago.
- Her nezaman böyle güzel bir yağmurumuz olsa, ben yıllar öncesini, ikimizi hatırlıyorum.
Meg has a lovely face.
- Meg'in güzel bir yüzü var.
It is very pleasant to cross the ocean by ship.
- Gemi ile okyanusu geçmek çok güzel.
It was a pleasant day, but there were few people in the park.
- Güzel bir gündü ama parkta çok az kişi vardı.
What a beautiful rainbow!
- Ne güzel bir gökkuşağı!
She is very beautiful, and what is more, very wise.
- O çok güzeldir, daha neyse çok akıllıcadır.
Trang is as pretty as Dorenda.
- Trang Dorenda kadar güzeldir.
I found at my elbow a pretty girl.
- Yanı başımda güzel bir kız buldum.
The style is nice, but do you have it in a different color?
- Tarz güzel, ama farklı bir renginiz var mı?
I hope it will be nice.
- Havanın güzel olacağını umuyorum.
His speech contained many fine phrases.
- Konuşması birçok güzel cümle içeriyordu.
Effort produces fine results.
- Çaba güzel sonuçlar üretir.
Mary is not only beautiful, she's smart, too.
- Mary sadece güzel değil, o akıllı da.
Mary is smarter than Jane who is prettier than Susan.
- Mary Susan'dan daha güzel olan Jane'den daha akıllı.
The beauty of the scenery is beyond description.
- Manzaranın güzelliği kelimelerle anlatılamaz.
How about spending an elegant and blissful time at a beauty salon?
- Bir güzellik salonunda hoş ve mutlu bir zaman geçirmeye ne dersin?
It is likely to be fine tomorrow.
- Yarın hava muhtemelen güzel olacak.
A very handsome prince met an exceptionally beautiful princess.
- Çok yakışıklı bir prens istisnai güzel bir prensesle tanıştı.
The handsome prince fell in love with a very beautiful princess.
- Yakışıklı prens çok güzel bir prensese aşık oldu.
The trick worked beautifully.
- Hile çok güzel çalıştı.
The actress was dressed beautifully.
- Aktris güzel giyinmişti.
Mariko speaks English well.
- Mariko İngilizceyi güzel konuşur.
Switzerland is a very beautiful country and well worth visiting.
- İsviçre, çok güzel bir ülkedir ve ziyaret edilmeye değerdir.
What should we do to protect the beautiful earth from pollution?
- Güzel dünyayı kirlilikten korumak için ne yapmalıyız?
The beautiful girl with black hair was in the park.
- Siyah saçlı güzel kız parkta idi.
Tom's creative thinking nicely complemented Mary's organizational talents.
- Tom'un yaratıcı düşüncesi Mary'nin örgütsel yeteneklerini güzelce tamamladı.
Tom is dressed very nicely.
- Tom çok güzel giyinmiş.
One of the nice things about being bald is that you never have a bad hair day.
- Kel olmakla ilgili güzel şeylerden biri, asla kötü bir saçlı bir gününün olmamasıdır.
Time is a good physician, but a bad cosmetician.
- Zaman iyi bir hekim ama kötü bir güzellik uzmanıdır.
Jane is fat and rude, and smokes too much. However, Ken thinks she's lovely and charming. That's why they say love is blind.
- Jane şişman ve kaba ve çok sigara içiyor. Fakat, Ken onun güzel ve çekici olduğunu düşünüyor. Aşkın gözü kördür demelerinin nedeni bu.
How about spending an elegant and blissful time at a beauty salon?
- Bir güzellik salonunda hoş ve mutlu bir zaman geçirmeye ne dersin?
Fifth Avenue is an elegant street.
- Beşinci sokak güzel bir sokaktır.
The most beautiful flowers have the sharpest thorns.
- En güzel çiçeklerin en keskin dikenleri vardır.
You're definitely prettier than Mary.
- Kesinlikle Mary'den daha güzelsin.
The most beautiful victory is to defeat one's heart.
- En güzel zafer, birinin kalbini kazanmaktır.
She said that she was good-looking.
- O, güzel olduğunu söyledi.
He wants to meet that good-looking girl.
- Güzel bir kızla tanışmak istiyor.
She has beautiful rosy cheeks.
- Onun güzel al yanakları var.
She is beautiful, and what is more, very graceful.
- O güzel ve ayrıca çok zarif.
Ice skating can be graceful and beautiful.
- Buz pateni zarif ve güzel olabilir.
The sky promises fair weather.
- Gökyüzü güzel hava vaadediyor.
She was the fairest in the whole land.
- O bütün ülkenin en güzeliydi.
I have bought an adorable doll for my granddaughter.
- Torunum için çok güzel bir bebek satın aldım.
My grandfather goes for a walk on fine days.
- Dedem güzel günlerde yürüyüşe gider.
Alice has stunning legs.
- Alice çok güzel bacaklara sahip.
She was stunningly beautiful.
- O şaşırtıcı bir şekilde güzeldi.
She is very pretty, I mean, she is attractive and beautiful.
- O çok sevimlidir, yani, çekici ve güzeldir.
Mary isn't as beautiful as her sister, but she's still quite attractive.
- Mary kız kardeşi kadar güzel değil fakat hâlâ oldukça çekici.
My book is prettier than my friend's.
- Benim kitabım arkadaşımınkinden daha güzel.
You're prettier than her.
- Sen ondan daha güzelsin.
What did you think of Tom? He's got a nice voice. Just a nice voice? Well, his face is nothing special, right? Really! I think he's pretty good looking.
- Tom hakkında ne düşünüyorsun? Onun güzel bir sesi var. Sadece güzel bir ses mi? Pekala, onun yüzü özel bir şey değil, değil mi? Gerçekten mi! Sanırım o oldukça yakışıklı.
That lady is very good looking.
- O hanım çok güzel gözüküyor.
Mary looked like Belle from the Beauty and the Beast.
- Mary Güzel ve Çirkin'den Belle'ye benziyordu.
The cheesecake tasted too sweet.
- Peynirli kekin tadı çok güzeldi.
He whispered sweet nothings into her ear.
- Kulağına güzel ama anlamsız sözler fısıldadı.
It is possible to launder language to make it more appealing and uplifting.
- Onu daha güzel ve çekici yapmak için dili aklamak mümkündür.
Attendance should be good provided the weather is favorable.
- Hava güzel olması koşuluyla, katılım iyi olmalı.