They should not have confidence in Tom.
- Onlar Tom'a güvenmemeli
I've always distrusted you.
- Sana her zaman güvenmedim.
The bank manager distrusted one of the cashiers.
- Banka müdürü, kasiyerlerden birine güvenmedi.
It is more ignominious to mistrust our friends than to be deceived by them.
- Arkadaşlarımıza güvenmemek onlar tarafından aldatılmaktan daha aşağılayıcıdır.
You should have known better than to trust him.
- Ona güvenmek için daha iyi tanımalıydın.
Trusting yourself is the key to success.
- Kendine güvenmek başarının anahtarıdır.
Don't lose confidence, Mike.
- Güvenini kaybetme, Mike.
Public opinion polls are barometers of confidence in the government.
- Kamuoyu yoklamaları hükümete olan güveni ölçen göstergelerdir.
I guess my view on friendship is pretty bleak because I've never really had to rely on anyone for anything.
- Sanırım bir şey için birine asla güvenmek zorunda kalmadığım için benim dostluk üzerine görüşüm oldukça kasvetli.
Tom didn't want to rely on anyone else.
- Tom başka birine güvenmek istemedi.
Koum's family had to rely on food stamps after emigrating from Ukraine to the United States.
- Koum'un ailesi Ukrayna'dan Amerika Birleşik Devletlerine göç ettikten sonra yemek fişlerine güvenmek zorundaydı.
Tom didn't want to rely on anyone else.
- Tom başkasına güvenmek istemedi.
You should have more faith in yourself.
- Kendine daha çok güvenin olmalı.
People lost faith in banks.
- İnsanlar bankalara güvenini kaybettiler.
Although I trusted the map, it was mistaken.
- Haritaya güvenmeme rağmen,o hatalıydı.
Lawyers and auto mechanics are the people I trust the least.
- Avukatlar ve oto tamircileri en az güvendiğim insanlardır.
You should pay more attention to your own safety.
- Kendi güvenliğine daha fazla dikkat etmelisin.
Tom became concerned about Mary's safety.
- Tom, Mary'nin güvenliği hakkında endişelendi.
Tom obviously deserves credit.
- Tom açıkçası güveni hak ediyor.
Tom deserves a bit of credit.
- Tom biraz güveni hak ediyor.
Her tears gave more credence to the story.
- Onun gözyaşları hikayeye daha güven verdi.
I'd like to confide in you.
- Sana güvenmek istiyorum.
I'd like to confide in you.
- Sana güvenmek istiyorum.
I've come to depend on you.
- Sana güvenmek için geldim.
I have absolute trust in him.
- Ona mutlak güvenim var.
Tom has absolute trust in Mary.
- Tom'un Mary'ye mutlak güveni var.
You shouldn't rely on other people's help.
- Diğer insanların yardımına güvenmemelisiniz.
Does Tom still rely on his parents?
- Tom hâlâ ebeveynlerine güveniyor mu?
You're running a big risk in trusting him.
- Ona güvenerek büyük bir riske giriyorsun.
He's open and trusting.
- O açık ve güvenilirdir.
Tom didn't trust Mary as much as she trusted him.
- Onun Tom'a güvendiği kadar çok Tom Mary'ye güvenmiyor.
Although I trusted the map, it was mistaken.
- Haritaya güvenmeme rağmen o hatalıydı.
May I count on you to get me the job?
- Bana işi vermeniz için size güvenebilir miyim?
When you are in trouble, you can count on me.
- Başınız belada olduğu zaman, bana güvenebilirsiniz.
In other words, reliability is impossible unless there is a natural warmth.
- Diğer bir deyişle, doğal bir sıcaklık olmadığı sürece, güvenilirlik mümkün değildir.
I can assure you of his reliability.
- Onun güvenirliği konusunda sizi temin ederim.
I've come to depend on you.
- Sana güvenmek için geldim.
Nobody wanted to trust my country.
- Hiç kimse ülkeme güvenmek istemedi.
Nobody wants to trust my country.
- Hiç kimse ülkeme güvenmek istemez.
He's a reliable man, you can reckon on him.
- O güvenilir bir adam, ona güvenebilirsin.
Don't lean on your friends for help.
- Yardım için arkadaşlarınıza güvenmeyin.
You can rely upon his being punctual.
- Onun dakik olmasına güvenebilirsin.
He is a man you can rely upon.
- O, güvenebileceğin bir adamdır.
The old woman looked at me with surliness and mistrust.
- Yaşlı kadın bana somurtkanlık ve güvensizlikle baktı.
Mistrust is the mother of safety.
- Güvensizlik güvenliğin anasıdır.
His courage impressed me enough for me to trust him.
- Onun cesareti ona güvenmem için beni yeterince etkiledi.
Because I admired his courage, I trusted him.
- Onun cesaretine hayran olduğum için, ona güvendim.
I've been given assurances.
- Bana güvenceler verildi.
I always hear assurances about economic recovery, but I still haven't seen it.
- Ben her zaman ekonomik iyileşme hakkında güvence duyuyorum, ama ben hâlâ onu görmedim.