You mustn't swallow unreliable information that's on the Web.
- İnternet ağındaki güvenilmez bilgilere inanmamalısın.
Tom seems unreliable.
- Tom güvenilmez görünüyor.
That seems irresponsible to me.
- O benim için güvenilmez görünüyor.
The Southern Ocean is considered the world's most treacherous ocean.
- Antarktika Okyanusu dünyanın en güvenilmez okyanusu olarak düşünülür.
Frankly speaking, he is untrustworthy.
- Açıkça konuşmak gerekirse, o güvenilmez biri.
Tom is quite untrustworthy.
- Tom oldukça güvenilmez.
Tom says I'm undependable.
- Tom güvenilmez olduğumu söylüyor.
Tom told me that you're undependable.
- Tom bana senin güvenilmez olduğunu söyledi.
Have confidence. You can do it.
- Güvenin var. Onu yapabilirsin.
Public opinion polls are barometers of confidence in the government.
- Kamuoyu yoklamaları hükümete olan güveni ölçen göstergelerdir.
He will not steal my money; I have faith in him.
- O, benim paramı çalmaz, ona güvenim var.
You should have more faith in yourself.
- Kendine daha çok güvenin olmalı.
Would you like to become a trusted user?
- Güvenilir bir kullanıcı olmak istiyor musunuz?
You can trust John. He will never let you down.
- John'a güvenebilirsin. O seni asla hayal kırıklığına uğratmayacak.
She kept her valuables in the bank for safety.
- Güvenlik için kadın, değerli şeylerini bankada sakladı.
Tom is concerned about Mary's safety.
- Tom Mary'nin güvenliği hakkında endişeli.
Tom obviously deserves credit.
- Tom açıkçası güveni hak ediyor.
Tom deserves a bit of credit.
- Tom biraz güveni hak ediyor.
Her tears gave more credence to the story.
- Onun gözyaşları hikayeye daha güven verdi.
I have absolute trust in you.
- Benim sana tam güvenim var.
Tom has absolute trust in Mary.
- Tom'un Mary'ye mutlak güveni var.
You shouldn't rely on other people's help.
- Diğer insanların yardımına güvenmemelisiniz.
We can rely on his judgement.
- Biz onun kararına güvenebiliriz.
I think that Tom is too trusting.
- Tom'un çok güvenilir olduğunu düşünüyorum.
Tom says I'm too trusting.
- Tom çok güvenen olduğumu söylüyor.
Tom didn't trust Mary as much as she trusted him.
- Onun Tom'a güvendiği kadar çok Tom Mary'ye güvenmiyor.
Although I trusted the map, it was mistaken.
- Haritaya güvenmeme rağmen o hatalıydı.
May I count on you to get me the job?
- Bana işi vermeniz için size güvenebilir miyim?
When you are in trouble, you can count on me.
- Başınız belada olduğu zaman, bana güvenebilirsiniz.
I can assure you of his reliability.
- Onun güvenirliği konusunda sizi temin ederim.
In other words, reliability is impossible unless there is a natural warmth.
- Diğer bir deyişle, doğal bir sıcaklık olmadığı sürece, güvenilirlik mümkün değildir.
He's a reliable man, you can reckon on him.
- O güvenilir bir adam, ona güvenebilirsin.
Don't lean on your friends for help.
- Yardım için arkadaşlarınıza güvenmeyin.
You can rely upon his being punctual.
- Onun dakik olmasına güvenebilirsin.
You can rely upon him.
- Ona güvenebilirsiniz.
Mistrust is the mother of safety.
- Güvensizlik güvenliğin anasıdır.
The old woman looked at me with surliness and mistrust.
- Yaşlı kadın bana somurtkanlık ve güvensizlikle baktı.
Because I admired his courage, I trusted him.
- Onun cesaretine hayran olduğum için, ona güvendim.
His courage impressed me enough for me to trust him.
- Onun cesareti ona güvenmem için beni yeterince etkiledi.
I've been given assurances.
- Bana güvenceler verildi.
I always hear assurances about economic recovery, but I still haven't seen it.
- Ben her zaman ekonomik iyileşme hakkında güvence duyuyorum, ama ben hâlâ onu görmedim.