güvenilmeyen

listen to the pronunciation of güvenilmeyen
Turkish - English
untrusted
The term, "untrusted" is used exclusively in the field of computer science and information security to denote code from an unknown source that may be potentially harmful to a system. It is distinguished from "untrustworthy" or "distrusted" in that the code may be useful and completely benign, whereas the terms "untrustworthy" and "distrusted" suggest something about the subject (whether it is a person or thing) that suggests that the person or thing is not to be trusted. For example, an "untrustworthy person" suggests a person who has lied or cheated in the past, suggesting a propensity to lie or cheat in the future. A "distrusted person" suggests a person for whom a determination has been made that the person is not to be trusted. An "untrusted" code however, is simply code that has not met predefined requirements to be trusted, e.g., completed an authentication protocol to verify that it came from a trusted source
güven
confidence

Don't lose confidence, Mike. - Güvenini kaybetme, Mike.

Public opinion polls are barometers of confidence in the government. - Kamuoyu yoklamaları hükümete olan güveni ölçen göstergelerdir.

güven
faith

Translation is like a woman. If it is beautiful, it is not faithful. If it is faithful, it is most certainly not beautiful. - Çeviri bir kadın gibidir. Güzelse güvenilir değildir. Güvenilirse kesinlikle güzel değildir.

Never lose faith in yourself. You can do everything you want to do. - Kendinize olan güveni asla kaybetmeyin... Yapmak istediğiniz her şeyi yapabilirsiniz.

güven
trust

Although I trusted the map, it was mistaken. - Haritaya güvenmeme rağmen o hatalıydı.

You can trust John. He will never let you down. - John'a güvenebilirsin. O seni asla hayal kırıklığına uğratmayacak.

güven
safety

She kept her valuables in the bank for safety. - Güvenlik için kadın, değerli şeylerini bankada sakladı.

Tom is concerned about Mary's safety. - Tom Mary'nin güvenliği hakkında endişeli.

güven
reliance
güven
{i} credit

Tom deserves a bit of credit. - Tom biraz güveni hak ediyor.

Tom obviously deserves credit. - Tom açıkçası güveni hak ediyor.

güven
credence

Her tears gave more credence to the story. - Onun gözyaşları hikayeye daha güven verdi.

güven
trust, confidence, reliance, faith, credit; security, safety
güven
trust in

Tom has absolute trust in Mary. - Tom'un Mary'ye mutlak güveni var.

I have absolute trust in you. - Benim sana tam güvenim var.

güven
rely on

Does Tom still rely on his parents? - Tom hâlâ ebeveynlerine güveniyor mu?

You can certainly rely on him. - Kesinlikle ona güvenebilirsiniz.

güven
{f} trusting

You're running a big risk in trusting him. - Ona güvenerek büyük bir riske giriyorsun.

Trusting yourself is the key to success. - Kendine güvenmek başarının anahtarıdır.

güven
{f} trusted

Would you like to become a trusted user? - Güvenilir bir kullanıcı olmak istiyor musunuz?

Tom was the only one who trusted Mary. - Tom Mary'ye güvenen tek kişiydi.

güven
{i} belief
güven
(Askeri) credit guaranty
güven
count on

You can count on him. - Ona güvenebilirsiniz.

Don't worry. You can count on me. - Merak etme. Bana güvenebilirsin.

güven
trustworthiness
güven
reliability

I can assure you of his reliability. - Onun güvenirliği konusunda sizi temin ederim.

In other words, reliability is impossible unless there is a natural warmth. - Diğer bir deyişle, doğal bir sıcaklık olmadığı sürece, güvenilirlik mümkün değildir.

güven
bank on
güven
reckon on

He's a reliable man, you can reckon on him. - O güvenilir bir adam, ona güvenebilirsin.

güven
lean on

Don't lean on your friends for help. - Yardım için arkadaşlarınıza güvenmeyin.

güven
dependence
güven
rely upon

You can rely upon him. - Ona güvenebilirsiniz.

You cannot rely upon Jim's words since he tries to please everybody. - O herkesi memnun etmeye çalıştığı için Jim'in sözlerine güvenemezsin.

güven
{f} mistrust

The old woman looked at me with surliness and mistrust. - Yaşlı kadın bana somurtkanlık ve güvensizlikle baktı.

Mistrust is the mother of safety. - Güvensizlik güvenliğin anasıdır.

Güven
(isim) Trust, confidence, reliance
güven
feeling of being safe or secure
güven
positiveness
güven
courage

His courage impressed me enough for me to trust him. - Onun cesareti ona güvenmem için beni yeterince etkiledi.

I looked upon his courage and trusted him. - Onun cesaretini takdir ettim ve ona güveniyorum.

güven
affiance
güven
assurance

I've been given assurances. - Bana güvenceler verildi.

I always hear assurances about economic recovery, but I still haven't seen it. - Ben her zaman ekonomik iyileşme hakkında güvence duyuyorum, ama ben hâlâ onu görmedim.

güven
dependance
güven
sureness
güven
trust, reliance, confidence
güven
anchorage
güven
repose
güvenilmeyen
Favorites