güçsüzleşme

listen to the pronunciation of güçsüzleşme
Turkish - English
weakening
impoverishment
güç
power

In critical moments even the very powerful have need of the weakest. - Kritik anlarda en güçlülerin bile zayıflara ihtiyacı vardır.

The boat uses a motor for the power. - Tekne güç için bir motor kullanır.

güç
(Askeri) strength

Everyone has strengths and weaknesses. - Herkesin güçlü ve zayıf yönleri vardır.

Western nations have to put their heads together to strengthen the dollar. - Batılı ülkeler doları güçlendirmek için baş başa verip düşünüyorlar.

güç
force

In the first few hours of the battle, Union forces were winning. - Savaşın ilk birkaç saati içinde, Birlik güçleri kazanıyorlardı.

What happens when an unstoppable force hits an unmovable object? - Durdurulamayan bir güç sabit bir cismi vurursa ne olur?

güç
{i} intensity
güç
might

Even the mightiest of empires comes to an end. - En güçlü imparatorlukların bile sonu gelir.

The pen is mightier than the sword. - Kalem kılıçtan daha güçlüdür.

güç
dominance
güç
{i} ability

The ability to show weakness is a strength. - Zayıflığı gösterme yeteneği bir güçtür.

güç
muscle

Courage is very important. Like a muscle, it is strengthened by use. - Cesaret çok önemlidir. Bir kas gibi kullandıkça güçlenir.

He muscled his way through the crowd. - Kalabalığın içinde güçlükle ilerledi.

güç
mean

A high savings rate is cited as one factor for Japan's strong economic growth because it means the availability of abundant investment capital. - Yüksek tasarruf oranı Japonya'nın güçlü ekonomik büyümesi için bir faktör olarak kabul edilmektedir.Çünkü o bol yatırım sermayesi kullanılabilirliği anlamına gelmektedir.

güç
laborious
güç
choosy
güç
ascendancy
güç
compulsion
güç
competency
güç
resource
güç
onerous
güç
(deyim) go hard for
güç
fastidious
güç
stiff
güç
puissance
güç
tough

Athletes must be tough not only physically, but also mentally. - Atletler sadece fiziksel olarak değil fakat aynı zamanda zihinsel olarak da güçlü olmalılar.

Times are tough. Try to be strong! - Devir kötü. Güçlü olmaya çalış!

güç
vires
güç
problematic
güç
formidable
güç
onerous ağır
güç
(Ticaret) coercive power
güç
troublesome
güç
(deyim) go hard with
güç
virtue

Calm is a virtue of the strong. - Sakinlik, güçlünün bir erdemidir.

güç
austere
güç
duty

Tom has a strong sense of duty. - Tom'un güçlü bir görev duygusu var.

güç
invest

A high savings rate is cited as one factor for Japan's strong economic growth because it means the availability of abundant investment capital. - Yüksek tasarruf oranı Japonya'nın güçlü ekonomik büyümesi için bir faktör olarak kabul edilmektedir.Çünkü o bol yatırım sermayesi kullanılabilirliği anlamına gelmektedir.

güç
difficult

I have difficulty understanding abstract modern art, especially Mondrian. - Soyut modern sanatı anlamada güçlük çekiyorum, özellikle Mondrian.

He was confronted with some difficulties. - Bazı güçlüklerle yüz yüze getirildi.

güç
rough
güç
torque
güç
strenuous
güç
troublous
güç
ardous
güç
zip
güç
push
güç
ascendance
güç
arduous
güç
sticky
güç
energy

The cells have the capacity to convert food into energy. - Hücrelerin gıdayı enerjiye dönüştürme güçleri var.

güç
trying

Tom could hardly keep from laughing when he saw Mary trying to juggle some balls. - Tom Mary'yi top cambazlığı yapmaya çalışırken gördüğünde gülmemek için kendini güçlükle frenledi.

Imperialism is an ideology and practice of powerful groups trying to secure or expand their privileges via dominating other groups. - Emperyalizm, güçlü zümrelerin başka topluluklara hükmederek imtiyazlarını koruyup genişletmeye çalıştığı ideoloji ve pratiktir.

güç
heavy

I'm strong enough to carry those heavy metal boxes. - Bu ağır metal kutuları taşımak için yeterince güçlüyüm.

We expect heavy resistance. - Güçlü direnme bekliyoruz.

güç
sap
güç
arm

He has very strong arms. - Onun çok güçlü kolları var.

He has powerful arms. - Onun güçlü bir kolları var.

güç
thews
güç
sinew
güç
exacting
güç
effort

Despite concerted effort by the government and private actors, the language's future is bleak. - Hükümet ve özel aktörlerin çok güçlü çabalarına rağmen dilin geleceği umutsuzdur.

güç
impossible
güçsüzleşmek
faint
güçsüzleşmek
flag
güçsüzleşmek
drain
güçsüzleşmek
fail
güçsüzleşmek
languish
güçsüzleşmek
ail
güç
{i} potential
güç
tricky
güç
power of
güçsüzleşmek
(İnşaat) weaken
güç
clutch
güç
difficulty

He had no difficulty in solving the problem. - Sorunun çözümünde hiç güçlük çekmedi.

I have difficulty understanding abstract modern art, especially Mondrian. - Soyut modern sanatı anlamada güçlük çekiyorum, özellikle Mondrian.

güç
punch
güç
with difficulty

The old man escaped, but with difficulty. - Yaşlı adam kaçtı ama güçlükle.

The dog breathed with difficulty. - Köpek güçlükle nefes aldı.

güç
pith
güç
capability
güç
stamina
güç
forcefulness
güç
capacity

The cells have the capacity to convert food into energy. - Hücrelerin gıdayı enerjiye dönüştürme güçleri var.

güç
tricksy
güç
control

Tom has difficulty controlling his anger. - Tom öfkesini kontrol etmekte güçlük çekiyor.

Franco's forces took control in Spain. - Franko'nun güçleri İspanya'da kontrolü ele geçirdi.

güç
rod
güç
hard

Tom could hardly stand the pain. - Tom acıya güçlükle katlanabiliyordu.

Tom could hardly walk. - Tom güçlükle yürüyebiliyordu.

güç
clout
güç
command
güç
sting
güç
baffling

Do you remember that baffling murder case? - O güç cinayet davasını hatırlıyor musunuz?

güç
difficult, hard
güç
sword

The pen is mightier than the sword. - Kalem kılıçtan daha güçlüdür.

güç
spirit

She chose the most spirited horse in the stable. - O, ahırdaki en güçlü atı seçti.

Mathematics is the most beautiful and most powerful creation of the human spirit. - Matematik, insan ruhunun en güzel ve en güçlü yaratısıdır.

güç
difficult, hard, arduous, troublesome, stiff, strenuous, tough, laborious; with difficulty
güç
pep
güç
iron

This boat is made with high grade aluminum and high strength iron. - Bu tekne üstün kaliteli alüminyum ve yüksek güçlü demir ile yapılır.

güç
steam
güç
performance
güç
potency
güç
stuffing
güç
{i} vitality
güç
pine

I don't like eating pineapples. They have a strong smell. - Ben ananas yemekten hoşlanmıyorum. Onların güçlü bir kokusu var.

güç
sweaty
güç
knotty
güç
uphill
güç
propulsion
güç
{i} vigor

Paul is more vigorous than Marc. - Paul Marc'tan daha güçlü.

The slave has his pride; he agrees to obey only the most vigorous despot. - Kölenin gururunu vardır; o sadece en güçlü despota itaat etmeyi kabul eder.

güç
{i} vigour
güç
{i} tone
güç
{i} vis
güç
forceful

My impression of this government is that they need a more forceful economic policy, otherwise they'll encounter large problems in the future. - Benim bu hükümet hakkındaki izlenimim onların daha güçlü bir ekonomik politikaya ihtiyaçları olduğu, aksi takdirde gelecekte büyük sorunlarla karşılaşacaklarıdır.

He was a forceful leader. - O, güçlü bir liderdi.

güç
{i} vim
güç
clutches
güç
{i} zing
güçsüzleşmek
go limp
güçsüzleşmek
to weaken
güçsüzleşme
Favorites