güçler

listen to the pronunciation of güçler
Turkish - English
beeves
forces

At the Battle of Verdun, French forces stopped a German attack. - Verdun Savaşında,Fransız güçleri bir Alman saldırısını durdurdu.

In the first few hours of the battle, Union forces were winning. - Savaşın ilk birkaç saati içinde, Birlik güçleri kazanıyorlardı.

powers

In former days, men sold themselves to the Devil to acquire magical powers. Nowadays they acquire those powers from science, and find themselves compelled to become devils. - Geçmişte insanlar sihirli güçler kazanmak için kendilerini şeytana satarlardı. Şimdilerde bu güçleri bilimden kazanıyorlar ve kendilerini şeytanlaşmak zorunda buluyorlar.

In Japanese folklore, bakeneko are cats with magical powers. - Japon folklöründe, bakenekolar büyülü güçleri olan kedilerdir.

güç
power

Turkish war of independence against Eurpean imperialist powers had lasted from 1919 to 1923. - Avrupalı emperyalist güçlere karşı yapılan Türk İstiklal Savaşı 1919'dan 1923'e kadar devam etti.

The boat uses a motor for the power. - Tekne güç için bir motor kullanır.

güç
(Askeri) strength

The strengthening of competitiveness on export markets is an urgent need. - İhracat pazarlarında rekabet gücünün güçlendirilmesi acil bir ihtiyaçtır.

Everyone has strengths and weaknesses. - Herkesin güçlü ve zayıf yönleri vardır.

güç
force

At the Battle of Verdun, French forces stopped a German attack. - Verdun Savaşında,Fransız güçleri bir Alman saldırısını durdurdu.

The Japanese military forces seemed too strong to stop. - Japon askeri güçleri durdurmak için çok güçlü görünüyordu.

güç
{i} intensity
güç
might

Japan is a mighty nation. - Japonya güçlü bir ulustur.

The pen is mightier than the sword. - Kalem kılıçtan daha güçlüdür.

güç
dominance
güç
{i} ability

The ability to show weakness is a strength. - Zayıflığı gösterme yeteneği bir güçtür.

güç
muscle

You need to have strong thigh muscles to skate. - Paten yapmak için güçlü uyluk kaslarının olması gerekir.

He muscled his way through the crowd. - Kalabalığın içinde güçlükle ilerledi.

güç
mean

A high savings rate is cited as one factor for Japan's strong economic growth because it means the availability of abundant investment capital. - Yüksek tasarruf oranı Japonya'nın güçlü ekonomik büyümesi için bir faktör olarak kabul edilmektedir.Çünkü o bol yatırım sermayesi kullanılabilirliği anlamına gelmektedir.

güç
laborious
güç
choosy
güç
ascendancy
güç
compulsion
güç
competency
güç
resource
güç
onerous
güç
(deyim) go hard for
güç
fastidious
güç
stiff
güç
puissance
güç
tough

Times are tough. Try to be strong! - Devir kötü. Güçlü olmaya çalış!

Athletes must be tough not only physically, but also mentally. - Atletler sadece fiziksel olarak değil fakat aynı zamanda zihinsel olarak da güçlü olmalılar.

güç
vires
güç
problematic
güç
formidable
güç
onerous ağır
güç
(Ticaret) coercive power
güç
troublesome
güç
(deyim) go hard with
güç
virtue

Calm is a virtue of the strong. - Sakinlik, güçlünün bir erdemidir.

güç
austere
güç
duty

Tom has a strong sense of duty. - Tom'un güçlü bir görev duygusu var.

güç
invest

A high savings rate is cited as one factor for Japan's strong economic growth because it means the availability of abundant investment capital. - Yüksek tasarruf oranı Japonya'nın güçlü ekonomik büyümesi için bir faktör olarak kabul edilmektedir.Çünkü o bol yatırım sermayesi kullanılabilirliği anlamına gelmektedir.

güç
difficult

He was confronted with some difficulties. - Bazı güçlüklerle yüz yüze getirildi.

She had no difficulty in learning the poem by heart. - O, şiiri ezberlemede güçlük çekmedi.

güç
rough
güç
torque
güç
strenuous
güç
troublous
güç
ardous
güç
zip
güç
push
güç
ascendance
güç
arduous
güç
sticky
güç
energy

The cells have the capacity to convert food into energy. - Hücrelerin gıdayı enerjiye dönüştürme güçleri var.

güç
trying

They are trying to cozy up to imperialist forces in order to achieve their political aims. - Onlar politik amaçlarına ulaşmak için sömürgeci güçlere yaranmaya çalışmaktadırlar.

Imperialism is an ideology and practice of powerful groups trying to secure or expand their privileges via dominating other groups. - Emperyalizm, güçlü zümrelerin başka topluluklara hükmederek imtiyazlarını koruyup genişletmeye çalıştığı ideoloji ve pratiktir.

güç
heavy

I'm strong enough to carry those heavy metal boxes. - Bu ağır metal kutuları taşımak için yeterince güçlüyüm.

We expect heavy resistance. - Güçlü direnme bekliyoruz.

güç
sap
güç
arm

Germany then had a powerful army. - O zaman Almanya'nın güçlü bir ordusu vardı.

He has very strong arms. - Onun çok güçlü kolları var.

güç
thews
güç
sinew
güç
exacting
güç
effort

Despite concerted effort by the government and private actors, the language's future is bleak. - Hükümet ve özel aktörlerin çok güçlü çabalarına rağmen dilin geleceği umutsuzdur.

güç
impossible
güç
{i} potential
güç
tricky
güç
power of
işgalci güçler
Occupying forces

The city was occupied by occupying forces.Şehir isgalci güçler tarafından zaptedildi.

atmosferik güçler
element
egemen güçler
(Politika, Siyaset) sovereign powers
egemen güçler
dominant powers
güç
clutch
güç
difficulty

He had no difficulty in solving the problem. - Sorunun çözümünde hiç güçlük çekmedi.

I have difficulty understanding abstract modern art, especially Mondrian. - Soyut modern sanatı anlamada güçlük çekiyorum, özellikle Mondrian.

güç
punch
güç
with difficulty

I finished my homework with difficulty. - Ödevimi güçlükle bitirdim.

They answered their teacher's question with difficulty. - Onlar öğretmenlerinin sorusuna güçlükle cevap verdi.

güç
pith
güç
capability
güç
stamina
güç
forcefulness
güç
capacity

The cells have the capacity to convert food into energy. - Hücrelerin gıdayı enerjiye dönüştürme güçleri var.

güç
tricksy
güç
control

Tom has difficulty controlling his anger. - Tom öfkesini kontrol etmekte güçlük çekiyor.

Franco's forces took control in Spain. - Franko'nun güçleri İspanya'da kontrolü ele geçirdi.

güç
rod
güç
hard

Some stars are hardly visible to the naked eye. - Bazı yıldızlar çıplak gözle güçlükle görülebilmektedir.

Tom could hardly stand the pain. - Tom acıya güçlükle katlanabiliyordu.

güç
clout
güç
command
güç
sting
güç
baffling

Do you remember that baffling murder case? - O güç cinayet davasını hatırlıyor musunuz?

güç
difficult, hard
güç
sword

The pen is mightier than the sword. - Kalem kılıçtan daha güçlüdür.

güç
spirit

A powerful spirit resides in the forest. - Güçlü bir ruh ormanda ikamet eder.

She chose the most spirited horse in the stable. - O, ahırdaki en güçlü atı seçti.

güç
difficult, hard, arduous, troublesome, stiff, strenuous, tough, laborious; with difficulty
güç
pep
güç
iron

This boat is made with high grade aluminum and high strength iron. - Bu tekne üstün kaliteli alüminyum ve yüksek güçlü demir ile yapılır.

güç
steam
güç
performance
güç
potency
güç
stuffing
güç
{i} vitality
güç
pine

I don't like eating pineapples. They have a strong smell. - Ben ananas yemekten hoşlanmıyorum. Onların güçlü bir kokusu var.

güç
sweaty
güç
knotty
güç
uphill
güç
propulsion
güç
{i} vigor

The slave has his pride; he agrees to obey only the most vigorous despot. - Kölenin gururunu vardır; o sadece en güçlü despota itaat etmeyi kabul eder.

Paul is more vigorous than Marc. - Paul Marc'tan daha güçlü.

güç
{i} vigour
güç
{i} tone
güç
{i} vis
güç
forceful

He was a forceful leader. - O, güçlü bir liderdi.

My impression of this government is that they need a more forceful economic policy, otherwise they'll encounter large problems in the future. - Benim bu hükümet hakkındaki izlenimim onların daha güçlü bir ekonomik politikaya ihtiyaçları olduğu, aksi takdirde gelecekte büyük sorunlarla karşılaşacaklarıdır.

güç
{i} vim
güç
clutches
güç
{i} zing
karanlık güçler
the powers of evil
savaşan güçler
the belligerent powers
süper güçler
Great Powers
Turkish - Turkish

Definition of güçler in Turkish Turkish dictionary

güçler ayrılığı
(Politika Siyaset) Yaşama, yürütme ve yargı güçlerinin birbirlerinden ayrı tutulması
Güç
kuvvet
dış güçler
Ekonomi ve politika açısından güçlü devletler
dış güçler
Mekanik parçalanma, kimyasal ayrışma, yel, dalga, akarsu ve buzulların etkileri gibi kökenleri Güneş enerjisine dayanan güçlerin veya etkenlerin bütünü
güç
Bir toprağın verimlilik yeteneği
güç
Bir cihazın, bir mekanizmanın iş yapabilme niteliği
güç
Zorlukla
güç
Bir ulusun, bir ordunun vb.nin ekonomik, endüstriyel ve askerî potansiyeli
güç
Birim zamanda yapılan iş
güç
Bir akarsuyun aşındırma ve taşıma yeteneği
güç
Ağır ve yorucu emekle yapılan, müşkül
güç
Fizik, düşünce ve ahlak yönünden bir etki yapabilme veya bir etkiye direnebilme yeteneği, kuvvet
güç
Ağır ve yorucu emekle yapılan, gücü, müşkül
güç
Sınırsız, mutlak nitelik
güç
Büyük etkinliği ve önemi olan nitelik
güç
Bir ulus, bir ordu vb.nin ekonomik, endüstriyel ve askerî potansiyeli
güç
Zorlukla: "Kendini yatağa güç atmış ve sızıp kalmıştı."- Y. K. Karaosmanoğlu
güç
Yeterliğini ve güvenilirliğini kanıtlamış kimse
güç
Yapılması zor, çetin: "Değiştirmedim ben düşüncemi
güç
Güçtür şiir söylemek, nesir yazmaktan çok güçtür."- N. Ataç
güç
Siyasi, ekonomik, askerî vb. bakımlardan etki ve önemi büyük olan devlet
güç
Bir olaya yol açan her türlü hareket, kuvvet, takat
güç
Yapılması zor, çetin