gözleyerek

listen to the pronunciation of gözleyerek
Turkish - English
observing

The boss strolled around the balcony above the office, observing the workers. - Patron, yazıhanenin üzerindeki balkonda işçileri gözleyerek gezindi.

Giving particular attention; habitually attentive to what passes; as, an observing person; an observing mind
{i} observance; keeping (of a custom); act of fulfilling (a religious law); watching carefully
using one or more of the senses in perceiving properties or similarities and differences in objects and events; can be made directly with the senses or indirectly through the use of simple or complex instruments; influenced by the previous experience of the observer
Seeing or noticing
present participle of observe
is the activity of concentrating on how a team works rather than taking part in the activity itself
{s} watching; examining; observant of religious laws; cautious; meticulous
quick to notice; showing quick and keen perception
gözle
(Bilgisayar) watch

Bird watching is a nice hobby. - Kuş gözlemciliği güzel bir hobi.

She was watching the film with her eyes red in tears. - O gözyaşları içindeki kırmızı gözleri ile filmi izliyordu.

gözle
{f} observing

Tom was observing the sky with his telescope when he discovered a mysterious new object. - Tom gizemli yeni bir nesne keşfettiğinde teleskobuyla gökyüzünü gözlemliyordu.

Waiting, observing, and keeping silent can avoid many wars. - Beklemek, gözlemek ve sessiz kalmak birçok savaşı önleyebilir.

gözle
{f} eye

When he openly declared he would marry Pablo, he almost gave his grandmother a heart attack and made his aunt's eyes burst out of their sockets; however, his little sister beamed with pride. - O Pablo ile evleneceğini açıkça ilan ettiğinde, neredeyse büyük annesine kalp krizi geçirtecekti , halasının gözlerini yuvasından fırlattıracaktı fakat küçük kız kardeşi gururla baktı.

My mother looked at me with tears in her eyes. - Annem gözlerinde yaşlarla bana baktı.

gözle
{f} observed

I noticed I was being observed. - Gözlenmekte olduğumu fark ettim.

The boy observed the birds all day. - Çocuk bütün gün kuşları gözlemledi.

gözle
observe

This is a time of year when people get together with family and friends to observe Passover and to celebrate Easter. - Bu, Hamursuz bayramını gözlemlemek ve Paskalyayı kutlamak için insanların aileleri ve arkadaşlarıyla bir araya geldiği, yılın bir zamanıdır.

The woman observes and the man thinks. - Kadın gözlemler ve erkek düşünür.

gözle
{f} surveyed
gözle
optical
gözleyerek
Favorites