gözlenmemiş

listen to the pronunciation of gözlenmemiş
Turkish - English
unobserved
whilst not being seen or observed
{a} not seen, not attended to
not observed; "managed to slip away unobserved
not seen or observed
If you do something unobserved, you do it without being seen by other people. Looking round to make sure he was unobserved, he slipped through the door John had been sitting, unobserved, in the darkness. = unseen. not noticed
not observed; "managed to slip away unobserved"
{s} not observed, not being watched
not observed
gözle
(Bilgisayar) watch

She was watching TV with tears in her eyes. - Gözlerinde gözyaşlarıyla TV izliyordu.

Bird watching is a nice hobby. - Kuş gözlemciliği güzel bir hobi.

gözle
{f} observing

I'm observing wild birds. - Ben yabani kuşları gözlemliyorum.

Tom was observing the sky with his telescope when he discovered a mysterious new object. - Tom gizemli yeni bir nesne keşfettiğinde teleskobuyla gökyüzünü gözlemliyordu.

gözle
{f} eye

This song is so moving that it brings tears to my eyes. - Bu şarkı o kadar acıklı ki gözlerimi yaşarttı.

My mother looked at me with tears in her eyes. - Annem gözlerinde yaşlarla bana baktı.

gözle
{f} observed

I noticed I was being observed. - Gözlenmekte olduğumu fark ettim.

He observed many types of creatures there. - Orada bir sürü yaratık çeşidi gözlemledi.

gözle
observe

The woman observes and the man thinks. - Kadın gözlemler ve erkek düşünür.

This is a time of year when people get together with family and friends to observe Passover and to celebrate Easter. - Bu, Hamursuz bayramını gözlemlemek ve Paskalyayı kutlamak için insanların aileleri ve arkadaşlarıyla bir araya geldiği, yılın bir zamanıdır.

gözle
{f} surveyed
gözle
optical
gözlenmemiş
Favorites