Definition of gözlü in Turkish English dictionary
- -holed, having (a certain kind of) holes
- having (a certain number of) divisions, compartments, or pigeonholes
- eyed, having an eye
- -meshed, having (a certain kind of) meshes
- -eyed, having (a certain kind of) eyes
- (a piece of furniture) having (a certain kind or number of) drawers
- eyed
- having an eye
- meshed
- göz
- eye
My mother looked at me with tears in her eyes.
- Annem gözlerinde yaşlarla bana baktı.
When he openly declared he would marry Pablo, he almost gave his grandmother a heart attack and made his aunt's eyes burst out of their sockets; however, his little sister beamed with pride.
- O Pablo ile evleneceğini açıkça ilan ettiğinde, neredeyse büyük annesine kalp krizi geçirtecekti , halasının gözlerini yuvasından fırlattıracaktı fakat küçük kız kardeşi gururla baktı.
- gözlü cıvata
- eye bolt
- gözlü çubuk
- eye bar
- gök gözlü
- 1. blue-eyed. 2. malevolent, injurious
- göz
- cell
- göz
- (Bilgisayar) cell spreadsheet
- göz
- (İnşaat) niche
- göz
- look
It looks like it's going to rain.
- Yağmur yağacak gibi gözüküyor.
I think that it likely that there was a major fault in the lookout.
- Gözetlemede muhtemelen büyük bir hata olduğunu zannediyorum.
- göz
- locker
- göz
- spring
I'm looking forward to the return of spring.
- Baharın gelişini dört gözle bekliyorum.
- göz
- glance
I glanced at his letter.
- Onun mektubuna göz attım.
I glanced through the brochure.
- Broşüre hızla göz atmak.
- göz
- section
- göz
- subterranean
- keskin gözlü
- clear-sighted
- keskin gözlü
- sharp-eyed
- mavi gözlü
- blue-eyed
- göz
- drawer
Tom looked through the drawers.
- Tom çekmeceleri gözden geçirdi.
- capakli gözlü
- rheumy-eyed
- elâ gözlü
- Hazel eyed
- göz
- optic
The use of optical instruments with this product will increase eye hazard.
- Bu ürünle birlikte optik aletlerin kullanımı göz tehlikesini artıracaktır.
- göz
- to eye
- göz
- browses
- göz
- opthalmic
- iri gözlü kalbur
- wide-eyed screen
- sık gözlü ağ
- common-eyed network
- tek gözlü
- monocular
- çekik gözlü
- slant eyed
- Göz
- (Tıp) ophthalmus
- Tek gözlü dev
- Cyclops
- ahu gözlü
- gazelle-eyed
- ak gözlü
- blue-eyed, likely to bring a curse
- altın gözlü ördek
- golden-eye
- badem gözlü
- almond-eyed
- badem gözlü
- having large almond-shaped eyes
- basit gözlü
- ocellated
- baykuş gözlü
- owl eyed
- fırlak gözlü
- wall eyed
- göz
- cubicle
- göz
- ophthalmic
- göz
- eye (on a potato)
- göz
- ocular
- göz
- drawer (in a piece of furniture)
- göz
- bad luck inflicted by an evil eye
- göz
- eye (in cheese); hole (in bread)
- göz
- fountainhead, source (of a stream or river); spring
- göz
- cubby
- göz
- eye (of a needle)
- göz
- orbital
- göz
- desire, interest
- göz
- eye; sight; cell
- göz
- cuddy; eyehole
- göz
- esteem, favor, friendly regard
- göz
- optical
The use of optical instruments with this product will increase eye hazard.
- Bu ürünle birlikte optik aletlerin kullanımı göz tehlikesini artıracaktır.
- göz
- eye, the depression at the calyx end of some fruits
- göz
- evil eye
- göz
- eye; glance, look; compartment, section, division; drawer, locker; (ağ) mesh; spring, source; bud
- göz
- opto
- göz
- central core (of a boil)
- göz
- division, section, compartment; pigeonhole; cubbyhole
- göz
- eye, manner or way of looking at a thing; estimation; opinion
- göz
- sight, vision
- göz
- cubbyhole
- göz
- rudimentary bud
- göz
- orb
Astronomers have observed sixty-two moons orbiting Saturn.
- Astronomlar, Satürn'ün yörüngesinde altmış iki tane uydu gözlemlediler.
- göz
- pan (of a balance)
- göz
- compartment
Have you looked in the glove compartment?
- Torpido gözüne baktın mı?
Tom opened the glove compartment and took out a pair of sunglasses.
- Tom torpido gözünü açtı ve bir güneş gözlüğü çıkardı.
- göz
- section, division, square (on a game board)
- göz
- small hole (as in a needle); optic; blinker; orbit
- göz
- {i} orbit
Astronomers have observed sixty-two moons orbiting Saturn.
- Astronomlar, Satürn'ün yörüngesinde altmış iki tane uydu gözlemlediler.
- göz
- whammy
- göz
- {i} sight
He hid his dictionary out of sight.
- O, gözden uzak bir yere sözlüğünü sakladı.
The man was lost sight of in the crowd.
- Adam kalabalığın içinde gözden kayboldu.
- göz
- {i} blinker
Why do horses wear blinkers?
- Atlar neden at gözlükleri takarlar?
- göz
- {i} cuddy
- göz
- peeper
- göz
- {i} glim
In looking through the mist, I caught a glimpse of my future.
- Sis perdesinin arasından, kendi geleceğim gözüme ilişti.
It's still impossible with the naked eye. With binoculars you might be able to glimpse it....
- Çıplak gözle hâlâ imkansız. Ona dürbünle bakabilirsin.
- göz
- loculus
- göz
- {i} eyehole
- güvercin gözlü
- dove eyed
- iki gözlü
- binocular
- kara gözlü
- dark eyed
- kare gözlü elek
- square-mesh sieve
- kartal gözlü
- eagle-eyed, keen-sighted
- kaşlı gözlü
- 1. (someone) who has nice eyes and eyebrows. 2. (someone) who has an attractive face
- kel ölür, sırma saçlı olur; kör ölür badem gözlü olur
- (Atasözü) What was ugly or worthless seems beautiful or valuable once it has been lost
- kem gözlü
- evil-eyed
- keskin gözlü
- hawk-eyed
- keskin gözlü
- eagle-eyed, keen of vision
- keskin gözlü
- sharp eyed
- keskin gözlü
- quick sighted
- keskin gözlü
- eagle-eyed
- keskin gözlü
- sharp sighted
- keskin gözlü
- lynx eyed
- koyu gözlü
- deep eyed
- kömür gözlü
- (person) with coal-black eyes
- kör gözlü
- mole eyed
- kör ölür badem gözlü olur, kel ölür sırma saçlı olur
- (Atasözü) What was ugly or worthless seems beautiful or valuable once it has been lost
- kıpık gözlü
- (someone) whose eyes are partly closed
- kısık gözlü
- slit eyed
- mavi gözlü kakadu
- (Hayvan Bilim, Zooloji) cacatua ophthalmica
- mühür gözlü
- (someone) who has dark and beautiful eyes
- para canlısı/gözlü
- someone who's excessively fond of money
- parlak gözlü
- starry-eyed
- patlak gözlü
- bug-eyed
- patlak gözlü
- goggle-eyed
- patlak gözlü
- popeyed, bug-eyed
- patlak gözlü
- goggle-eyed, pop eyed
- patlak gözlü
- pop eyed
- pek gözlü
- bold, courageous, gutsy
- pırtlak gözlü
- wall eyed
- renkli gözlü
- colored-eyed
- sulu göz/gözlü
- 1. (someone) who starts crying for the slightest of reasons. 2. crybaby
- sulu gözlü kimse
- cry-baby
- tek gözlü
- one-eyed
A dessert without cheese is like a one-eyed pretty girl.
- Peynirsiz bir tatlı tek gözlü güzel bir kız gibidir.
In the country of the blind, the one-eyed man is king.
- Körlerin ülkesinde, tek gözlü adam kraldır.
- tek gözlü dürbün
- spyglass
- yüz gözlü prens
- Argus
- çekik gözlü
- slant-eyed
- çukur gözlü
- hollow-eyed
- şahin gözlü
- hawk-eyed
- şaşı gözlü
- squint-eyed
- şaşı gözlü
- skew eyed
- şehlâ gözlü
- skew eyed