gözde

listen to the pronunciation of gözde
Turkish - English
(isim) Favorite

Poppy seed muffins are her favorites, but there are days when she must settle for blueberry. - Haşhaş tohumlu çörekler onun gözdesidir, ama onun yaban mersinine razı olmak zorunda olduğu günler vardır.

What's your favorite yoga pose? - Gözde yoga duruşun nedir?

pet

She is a teacher's pet. - O, bir öğretmenin gözdesi.

He is the teacher's pet. - O, öğretmenin gözdesidir.

favourite

This is my favourite movie. - Bu benim gözde filmim.

Who is your favourite TV star? - Gözde TV yıldızın kim?

preferred
blue boy
favourite, popular, in favour; mistress
minion
fair boy
favorite, favored, in favor
dearest

Those who betray us in the worst way are always those who are dearest to us. - Bize en kötü şekilde ihanet edenler her zaman bizim için gözde olanlardır.

favourite [Brit.]
favored one, favorite (woman)
mistress
popular
hetaira
in eye
in the eyes
preffered
in
gözde olmak
to catch on (with sb), to come in
gözde çocuk
white haired boy
en gözde
most popular
yeniden gözde olmak
to come back
Turkish - Turkish
Benzerleri arasında nitelikleri sebebiyle üstün tutulan, beğenilen, önem verilen (kimse veya şey)
Önemli bir kimsenin beğendiği kadın
Benzerleri arasında nitelikleri sebebiyle üstün tutulan, beğenilen, önem verilen (kimse veya şey): "Türkü tabii o zamanlar en gözde bir meslek olan ve kızının kabul ettiği 'Kâtibim' türküsü ile biterdi."- H. E. Adıvar. Önemli bir kimsenin beğendiği kadın
gözde
Favorites