Definition of gözünde in Turkish English dictionary
- in the eyes of
In the eyes of the Creator, all are equal.
- Yaratıcının gözünde herkes eşittir.
Some Japanese are concerned about how their country looks in the eyes of foreigners.
- Bazı Japonlar ülkelerinin yabancıların gözünde nasıl göründüğü hakkında endişeli.
- in the eyes of sb, in sb's eyes
- göz
- eye
I closed my eyes to calm down.
- Sakin olmak için gözlerimi kapattım.
This song is so moving that it brings tears to my eyes.
- Bu şarkı o kadar acıklı ki gözlerimi yaşarttı.
- gözünde büyütmek
- Exaggerate, overestimate
- gözünde tütmek
- (deyim) Long for, yearn, pine for
- gözünde büyümek
- to assume great proportions to (someone)
- gözünde büyümek
- loom large
- gözünde büyütmek
- hold smb. in awe
- gözünde büyütmek
- make an idol of
- gözünde büyütmek
- to exaggerate, to overestimate
- gözünde büyütmek
- over estimate
- gözünde büyütmek
- to blow up (something, someone) out of proportion
- gözünde büyütmek
- overrate
- gözünde canlandırma
- visualization
- gözünde canlandırmak
- visualize
- gözünde pek iyi bir insan olmamak
- be in bad odor with smb
- gözünde tütmek
- regret
- gözünde tütmek
- yearn
- gözünde tütmek
- sigh for
- gözünde tütmek
- pine for
- gözünde tütmek
- to long for
- gözünde tütmek
- long for
- gözünde yüceltmek
- set smb. on a pedestal
- göz
- cell
- göz
- (Bilgisayar) cell spreadsheet
- göz
- (İnşaat) niche
- göz
- look
It looks like it's going to rain.
- Yağmur yağacak gibi gözüküyor.
My car looks shabby in comparison with his new one.
- Yenisiyle karşılaştırıldığında benim arabam külüstür gözüküyor.
- göz
- locker
- göz
- spring
I'm looking forward to the return of spring.
- Baharın gelişini dört gözle bekliyorum.
- göz
- glance
Will you glance through this report?
- Bu rapora bir göz atar mısın?
He took a glance at the papers.
- O, evraklara bir göz attı.
- göz
- section
- göz
- subterranean
- gözünde büyütmek
- overestimate
- gözünde büyütmek
- exaggerate
- göz
- drawer
Tom looked through the drawers.
- Tom çekmeceleri gözden geçirdi.
- gözünde büyütmek
- make hard work of
- gözünde büyütmek
- make much of
- gözünde büyütmek
- make heavy weather of
- ağlamaktan gözünde yaş kalmamak
- cry one's eyes outcry one's heart out
- göz
- optic
The use of optical instruments with this product will increase eye hazard.
- Bu ürünle birlikte optik aletlerin kullanımı göz tehlikesini artıracaktır.
- göz
- to eye
- göz
- browses
- göz
- opthalmic
- Göz
- (Tıp) ophthalmus
- akılı gözünde
- (one) who believes only what he sees
- allah'ın gözünde
- in the sight of god
- göz
- cubicle
- göz
- ophthalmic
- göz
- eye (on a potato)
- göz
- ocular
- göz
- drawer (in a piece of furniture)
- göz
- bad luck inflicted by an evil eye
- göz
- eye (in cheese); hole (in bread)
- göz
- fountainhead, source (of a stream or river); spring
- göz
- cubby
- göz
- eye (of a needle)
- göz
- orbital
- göz
- desire, interest
- göz
- eye; sight; cell
- göz
- cuddy; eyehole
- göz
- esteem, favor, friendly regard
- göz
- optical
The use of optical instruments with this product will increase eye hazard.
- Bu ürünle birlikte optik aletlerin kullanımı göz tehlikesini artıracaktır.
- göz
- eye, the depression at the calyx end of some fruits
- göz
- evil eye
- göz
- eye; glance, look; compartment, section, division; drawer, locker; (ağ) mesh; spring, source; bud
- göz
- opto
- göz
- central core (of a boil)
- göz
- division, section, compartment; pigeonhole; cubbyhole
- göz
- eye, manner or way of looking at a thing; estimation; opinion
- göz
- sight, vision
- göz
- cubbyhole
- göz
- rudimentary bud
- göz
- orb
Astronomers have observed sixty-two moons orbiting Saturn.
- Astronomlar, Satürn'ün yörüngesinde altmış iki tane uydu gözlemlediler.
- göz
- pan (of a balance)
- göz
- compartment
Tom opened the glove compartment and took out a pair of sunglasses.
- Tom torpido gözünü açtı ve bir güneş gözlüğü çıkardı.
Tom searched the glove compartment for a map.
- Tom harita için torpido gözünü aradı.
- göz
- section, division, square (on a game board)
- göz
- small hole (as in a needle); optic; blinker; orbit
- göz
- {i} orbit
Astronomers have observed sixty-two moons orbiting Saturn.
- Astronomlar, Satürn'ün yörüngesinde altmış iki tane uydu gözlemlediler.
- göz
- whammy
- göz
- {i} sight
We lost sight of him.
- Onu gözden kaybettik.
He hid his dictionary out of sight.
- O, gözden uzak bir yere sözlüğünü sakladı.
- göz
- {i} blinker
Why do horses wear blinkers?
- Atlar neden at gözlükleri takarlar?
- göz
- {i} cuddy
- göz
- peeper
- göz
- {i} glim
It's still impossible with the naked eye. With binoculars you might be able to glimpse it....
- Çıplak gözle hâlâ imkansız. Ona dürbünle bakabilirsin.
In looking through the mist, I caught a glimpse of my future.
- Sis perdesinin arasından, kendi geleceğim gözüme ilişti.
- göz
- loculus
- göz
- {i} eyehole