Tom is willing to negotiate.
- Tom görüşmek için istekli.
We want to negotiate.
- Biz görüşmek istiyoruz.
If you want to discuss the situation, please let us know.
- Durumu görüşmek istiyorsanız, lütfen bize bildirin.
Tom wants to discuss the problem with Mary.
- Tom Mary ile sorunu görüşmek istiyor.
Tom almost didn't get to meet Mary.
- Tom neredeyse Mary ile görüşmek için buluşmadı.
I look forward to meeting you again soon.
- Ben kısa sürede seninle tekrar görüşmek için sabırsızlanıyorum.
I'd like to interview him.
- Onunla görüşmek istiyorum.
I'd like to interview Tom.
- Tom'la görüşmek istiyorum.
I'd like to see the doctor.
- Doktorla görüşmek istiyorum.
I'd like to see a doctor.
- Bir doktorla görüşmek istiyorum.
We want to talk to you.
- Biz seninle görüşmek istiyoruz.
I don't wish to meet with him again.
- Onunla tekrar görüşmek istemiyorum.
Tom wants to meet with me.
- Tom benimle görüşmek istiyor.
You're acting like you know me; this is the first time we're meeting!
- Beni tanıyormuş gibi davranıyorsun; bu bizim ilk görüşmemiz!
That's the reason why I couldn't attend the meeting.
- Niçin görüşmeye katılamadığımın sebebi bu.
Their view of life may appear strange.
- Onları hayat görüşü acayip görünebilir.
Take a liberal view of young people.
- Genç insanların özgürlükçü görüşünü al.
When my interview was postponed until 3, I wandered around killing time.
- İş görüşmem ertelenince saat 3'e kadar boş boş gezdim.
I have a job interview at two o'clock tomorrow afternoon.
- Yarın öğleden sonra ikide bir iş görüşmem var.
Don't take his remarks too literally.
- Onun görüşlerini harfiyen almayın.
Please keep your cynical remarks to yourself.
- Alaycı görüşlerini kendine saklamanı rica ediyorum.
My opinion is similar to yours.
- Benim görüşüm seninkine benzer.
The staff exchanged frank opinions in the meeting.
- Personel toplantıda samimi bir görüş alışverişinde bulunmuştur.
I'd just like to have a quick conversation with Tom before we leave.
- Ben sadece biz gitmeden önce Tom'la hızlı bir görüşme yapmak istiyorum.
Fadil overheard both sides of the phone conversation.
- Fadıl her iki tarafın da telefon görüşmesine kulak misafiri oldu.
He had a notion that she was very angry with him.
- Onun ona çok kızgın olduğu hususunda bir görüşü vardı.
I fell in love with her on first sight.
- Ben ilk görüşte ona âşık oldum.
Did you fall in love with her at first sight?
- İlk görüşte ona âşık oldun mu?
We continued negotiations with the company.
- Şirket ile görüşmelere devam ettik.
After much negotiation, the two sides in the dispute reached a compromise.
- Görüşmelerden sonra iki taraf, anlaşmazlık konusunda bir uzlaşmaya vardılar.
Unfortunately, many Russian citizens have inadequate conception of what is happening in Kyiv.
- Ne yazık ki, birçok Rus vatandaşı Kiev'de olanlar hakkında yetersiz görüş sahibidir.
There is an urgent need for peace talks.
- Barış görüşmelerine acil bir ihtiyaç var.
Ceasefire talks began in July 1951.
- Ateşkes görüşmeleri Temmuz 1951 de başladı.
Our opinion is an idea which we have; our conviction an idea which has us.
- Bizim görüşümüz sahip olduğumuz bir fikirdir; inancımız bize sahip olan bir fikirdir.
It is hard to live up to your convictions.
- Senin görüşlerine göre yaşamak zor.
There seems to be a difference in outlook between us.
- Aramızdaki görüş açısında bir fark var gibi görünüyor.
Tom will lead the discussion.
- Tom görüşmeyi yönetecek.
We will continue the discussion.
- Görüşmeye devam edeceğiz.
I love our little jokes and I'm quite jealous of your thinking and views on things.
- Ben küçük esprileri seviyorum ve senin şeyler üzerinde düşünceni ve görüşlerini oldukça kıskanıyorum.
My eyesight is beginning to fail.
- Görüş yeteneğim bozulmaya başlıyor.
Tom has bad eyesight.
- Tom'un kötü bir görüşü var.
See you at band practice.
- Bando uygulamasında görüşürüz.
I'll see you after practice.
- Uygulamadan sonra görüşürüz.
Many people uphold the stance that 95% of DNA is junk.
- Birçok kişi DNA'nın % 95'inin önemsiz olduğu görüşünü savunur.
An option is now under consideration.
- Bir seçenek şimdi görüşülmekte.
When will the debate take place?
- Görüşme ne zaman gerçekleşecek?
The debate will happen tonight.
- Görüşme bu gece olacak.
His ideas are quite different from mine.
- Görüşleri benimkinden çok farklı.
Our opinion is an idea which we have; our conviction an idea which has us.
- Bizim görüşümüz sahip olduğumuz bir fikirdir; inancımız bize sahip olan bir fikirdir.
Unfortunately, many Russian citizens have inadequate conception of what is happening in Kyiv.
- Ne yazık ki, birçok Rus vatandaşı Kiev'de olanlar hakkında yetersiz görüş sahibidir.
I must confer with my colleagues on the matter.
- Meseleyle ilgili meslektaşlarımla görüşmeliyim.
If you have some troubles, I recommend you confer with him.
- Bazı sıkıntılarınız varsa onunla görüşmenizi öneririm.
I thought we came here to discuss a new deal.
- Yeni bir anlaşmayı görüşmek için buraya geldiğimizi düşündüm.
I thought if I broke up with you, I'd never have to see you again.
- Seninle ilişkiyi bitirseydim, seninle tekrar görüşmek zorunda kalmayacağımı sandım.
She is open to people who have a different point of view.
- O, farklı görüşten insanlara açık.
I fully agree with your point of view.
- Görüşüne tamamen katılıyorum.
Deliberations will continue Monday.
- Görüşmeler pazartesi günü devam edecek.
The deliberations took three day.
- Görüşmeler üç gün sürdü.
Your argument is not based in fact.
- Görüşün gerçeğe dayalı değil.
From an objective viewpoint, his argument was far from rational.
- Objektif olarak bakınca, onun görüşleri rasyonalizmden epey uzak.
Death is only a horizon, and a horizon is nothing save the limit of our sight.
- Ölüm sadece bir ufuktur ve bir ufuk bizim görüş limitimiz hariç hiçbir şeydir.
Death is only a horizon. And a horizon is just the edge of our field of view.
- Ölüm sadece bir ufuktur. Ve bir ufuk sadece görüş alanımızın sınırıdır.
Sami wanted to discuss a case with Layla.
- Sami, Leyla ile bir dava hakkında görüşmek istedi.
In their case, it was love at first sight.
- Onların durumunda, bu ilk görüşte aşktı.
My eyesight is getting worse.
- Benim görüşüm kötüleşiyor.
My eyesight is beginning to fail.
- Görüş yeteneğim bozulmaya başlıyor.
He is a genius in his own opinion.
- Kendi görüşüne göre o bir deha.
Due to limited visibility navigation may be difficult.
- Sınırlı görüş nedeniyle yolculuk zor olabilir.
Visibility was severely restricted in the heavy fog.
- Görüş yoğun siste ciddi olarak sınırlı idi.
The president stated his position on the issue.
- Başkan konuyla ilgili kişisel görüşünü belirtti.
I find her opinions odd but interesting.
- Onun görüşlerini tuhaf ama ilginç buluyorum.
We'd all be interested in hearing your opinion.
- Görüşünü duymaya hepimiz ilgi duyardık.
I'm afraid my visual field has narrowed.
- Maalesef görüş alanım daraldı.
My vision's getting worse.
- Benim görüşüm kötüleşiyor.
My sister has perfect vision.
- Kız kardeşim mükemmel görüşe sahiptir.
He was the first man I interviewed for the job.
- İş için görüştüğüm ilk adamdı.
When my interview was postponed until 3, I wandered around killing time.
- İş görüşmem ertelenince saat 3'e kadar boş boş gezdim.
From an objective viewpoint, his argument was far from rational.
- Objektif olarak bakınca, onun görüşleri rasyonalizmden epey uzak.
Tom and Mary are discussing the situation.
- Tom ve Mary durumu görüşüyorlar.
The committee is discussing social welfare.
- Kurul sosyal yardımı görüşüyor.
Problem, Tom'un müzakereye tamamen isteksiz olması.
- Sorun, Tom'un görüşmeye tamamen gönülsüz olması.