görüşme

listen to the pronunciation of görüşme
Turkish - English
meeting

I look forward to meeting you again soon. - Ben kısa sürede seninle tekrar görüşmek için sabırsızlanıyorum.

You're acting like you know me; this is the first time we're meeting! - Beni tanıyormuş gibi davranıyorsun; bu bizim ilk görüşmemiz!

interview

I have a job interview at two o'clock tomorrow afternoon. - Yarın öğleden sonra ikide bir iş görüşmem var.

They're interviewing Tom. - Onlar Tom'la görüşme yapıyorlar.

conversation

Fadil overheard both sides of the phone conversation. - Fadıl her iki tarafın da telefon görüşmesine kulak misafiri oldu.

I'd just like to have a quick conversation with Tom before we leave. - Ben sadece biz gitmeden önce Tom'la hızlı bir görüşme yapmak istiyorum.

discussion, negotiation, deliberation, exchange of views; consultation, conference
conference
talk

There is an urgent need for peace talks. - Barış görüşmelerine acil bir ihtiyaç var.

The talks continued for two days. - Görüşmeler iki gün boyunca devam etti.

hearing
(Hukuk) negotiation, interview, discussion, meeting, debate, talk
negotiation

We continued negotiations with the company. - Şirket ile görüşmelere devam ettik.

After much negotiation, the two sides in the dispute reached a compromise. - Görüşmelerden sonra iki taraf, anlaşmazlık konusunda bir uzlaşmaya vardılar.

talk, conversation
debate

I think this debate is getting close to the level of the absurd. - Bu görüşmenin saçma seviyesine yaklaştığını düşünüyorum.

When will the debate take place? - Görüşme ne zaman gerçekleşecek?

interview; debate, discussion, conference, intercourse, negotiation; meeting
concilium
rap
parley
bargaining
discussion

The coach had a one-on-one discussion with each player to evaluate his performance on the field. - Koç'un onun saha performansını değerlendirmek için her oyuncuyla bire bir görüşmesi vardı.

We will continue the discussion. - Görüşmeye devam edeceğiz.

disputation
intercourse
discussing
deliberation

The deliberations took three day. - Görüşmeler üç gün sürdü.

Deliberations will continue Monday. - Görüşmeler pazartesi günü devam edecek.

palaver
görüşme yapmak
meet
görüşmek
{f} negotiate

The next step was to negotiate terms of a peace treaty. - Bir sonraki adım barış anlaşmasının koşullarını görüşmekti.

We want to negotiate. - Biz görüşmek istiyoruz.

görüşmek
interview

I'd like to interview Tom. - Tom'la görüşmek istiyorum.

I'd like to interview him. - Onunla görüşmek istiyorum.

görüşmek
discuss

I'd like to discuss something with you. - Seninle bir şey görüşmek istiyorum.

If you want to discuss the situation, please let us know. - Durumu görüşmek istiyorsanız, lütfen bize bildirin.

görüşmek
meet

I went there to meet him. - Onunla görüşmek için oraya gittim.

I look forward to meeting you again soon. - Ben kısa sürede seninle tekrar görüşmek için sabırsızlanıyorum.

görüşme teklifi
overtures
görüşme yapmak
treat with
görüşme imkanı (biriyle)
access to
görüşme odası
visiting room
görüşme ortamı
(Hukuk) negotiation environment
görüşme yapmak
have an interview
görüşme yapmak
have a talk
görüşme yapmak
lobby
görüşme yapılan kimse
interviewee
görüşme yoluyla barış; ana trafik kanalı
(Askeri) peace through confrontation; primary traffic channel
görüşmek
keep in touch
görüşmek
{f} reason
resmi görüşme
audience
görüşme yapmak
interview
bireysel görüşme
individual interview
görüşmek
deliberate
görüşmek
have an interview
görüşmek
confer on
görüşmek
debate
görüşmek
confer with
görüşmek
(Dilbilim) come in contact with
seyirciler resmi görüşme
audience
görüşmek
consult with
görüşmek
moot
görüşmek
meet with

Tom wants to meet with me. - Tom benimle görüşmek istiyor.

Tom wants to meet with you to discuss the matter. - Tom meseleyi görüşmek için seninle buluşmak istiyor.

görüşmek
get on to sb
görüşmek
talk over
görüşmek
reach
görüşmek
have a talk with
görüşmek
negociate
görüşmeler
negotiations

The negotiations failed. - Görüşmeler sonuçsuz kaldı.

We continued negotiations with the company. - Şirket ile görüşmelere devam ettik.

görüşmeler
interviews

You have to be up-front and candid at interviews. - Görüşmelerde dürüst ve samimi olmak zorundasın.

ön görüşme
intake, screening
araştırıcı görüşme
(Hukuk) explanatory consultation
başbaşa görüşme
tete a tete
görüşmek
argue
görüşmek
to visit each other, see each other
görüşmek
parley
görüşmek
get into touch
görüşmek
to talk (with), chat (with), converse (with); to meet (someone) for a chat
görüşmek
to have an interview with
görüşmek
to discuss, talk over, have a conversation about
görüşmek
see

I want to see your mother. - Annenle görüşmek istiyorum.

I've got to see a dentist. - Dişçiyle görüşmek zorundayım.

görüşmek
(Hukuk) to debate
görüşmek
talk

We want to talk to you. - Biz seninle görüşmek istiyoruz.

görüşmek
to see each other; to have an interview; to see, to contact; to talk sth over (with sb), to discuss, to negotiate, to debate, to consult (with sb)
görüşmek
consult
görüşmek
confer
görüşmek
contact
görüşmek
powwow
görüşmek
canvass
görüşmek
to visit, see
görüşmek
approach
gündem dışı görüşme
debate on request
ikili görüşme
bilateral discussion
konferans görüşme
conference calling
psikolojik görüşme
(Tıp) psychological interview
resmi görüşme
official relation
resmi görüşme
official call
toplu görüşme
panel
toplu görüşme
collective barganing
toplu görüşme
(Ticaret) collective voice
toplu görüşme
collective bargaining
yerlilerle görüşme
palaver
yüz yüze görüşme
tete a tete
ödemeli görüşme
reverse charge call
şehir içi görüşme
local call
Turkish - Turkish
Görüşmek işi, mülakat, müzakere
(Hukuk) MÜZAKERE

Problem, Tom'un müzakereye tamamen isteksiz olması. - Sorun, Tom'un görüşmeye tamamen gönülsüz olması.

görüşme yapmak
Tartışmak, müzakere etmek
genel görüşme
Kurum ve kuruluşlarda bir durumu görüşmek ve gerçeği meydana çıkarmak amacıyla yapılan geniş katılımlı toplantı
genel görüşme
Toplumla veya devletin faaliyetleriyle ilgili konuların Türkiye Büyük Millet Meclisi genel kurulunda görüşülmesi
görüşmek
Bir iş, bir konu üzerinde karşılıklı düşünceleri ileri sürmek, müzakere etmek
görüşmek
Dostluk, ahbaplık etmek
görüşmek
Buluşup konuşmak, konuşup sohbet etmek
toplu görüşme
Açık oturum, panel