His parents' view was that he was wasting his earnings on a silly girl.
- Ebeveynlerinin görüşü onun kazandıklarını aptal bir kıza harcamasıydı.
Their view of life may appear strange.
- Onları hayat görüşü acayip görünebilir.
My opinion is similar to yours.
- Benim görüşüm seninkine benzer.
His opinion is free from prejudice.
- Onun görüşü önyargısızdır.
Don't take his remarks too literally.
- Onun görüşlerini harfiyen almayın.
Please keep your cynical remarks to yourself.
- Alaycı görüşlerini kendine saklamanı rica ediyorum.
She fell in love with him at first sight.
- İlk görüşte ona âşık oldu.
Did you fall in love with her at first sight?
- İlk görüşte ona âşık oldun mu?
Unfortunately, many Russian citizens have inadequate conception of what is happening in Kyiv.
- Ne yazık ki, birçok Rus vatandaşı Kiev'de olanlar hakkında yetersiz görüş sahibidir.
Our opinion is an idea which we have; our conviction an idea which has us.
- Bizim görüşümüz sahip olduğumuz bir fikirdir; inancımız bize sahip olan bir fikirdir.
It is hard to live up to your convictions.
- Senin görüşlerine göre yaşamak zor.
He had a notion that she was very angry with him.
- Onun ona çok kızgın olduğu hususunda bir görüşü vardı.
Death is only a horizon. And a horizon is just the edge of our field of view.
- Ölüm sadece bir ufuktur. Ve bir ufuk sadece görüş alanımızın sınırıdır.
Death is only a horizon, and a horizon is nothing save the limit of our sight.
- Ölüm sadece bir ufuktur ve bir ufuk bizim görüş limitimiz hariç hiçbir şeydir.
In their case, it was love at first sight.
- Onların durumunda, bu ilk görüşte aşktı.
Sami wanted to discuss a case with Layla.
- Sami, Leyla ile bir konuyu görüşmek istiyordu.
I don't see eye to eye with my father.
- Babamla aynı görüşü paylaşmıyorum.
My eyesight is getting worse.
- Benim görüşüm kötüleşiyor.
He is a genius in his own opinion.
- Kendi görüşüne göre o bir deha.
Visibility was severely restricted in the heavy fog.
- Görüş yoğun siste ciddi olarak sınırlı idi.
Due to limited visibility navigation may be difficult.
- Sınırlı görüş nedeniyle yolculuk zor olabilir.
Tom told me that he thought he was losing his sight.
- Tom görüşünü kaybettiğini düşündüğünü söyledi.
I thought if I broke up with you, I'd never have to see you again.
- Seninle ilişkiyi bitirseydim, seninle tekrar görüşmek zorunda kalmayacağımı sandım.
The president stated his position on the issue.
- Başkan konuyla ilgili kişisel görüşünü belirtti.
I find her opinions odd but interesting.
- Onun görüşlerini tuhaf ama ilginç buluyorum.
I'd be interested to know what Tom's opinion is.
- Tom'un görüşünün ne olduğunu bilmek isterdim.
The essential points of my argument have been expressed in the preceding pages.
- Benim görüşümün temel noktasını önceki sayfalarda ifade ettim.
From an objective viewpoint, his argument was far from rational.
- Objektif olarak bakınca, onun görüşleri rasyonalizmden epey uzak.
There seems to be a difference in outlook between us.
- Aramızdaki görüş açısında bir fark var gibi görünüyor.
Our opinion is an idea which we have; our conviction an idea which has us.
- Bizim görüşümüz sahip olduğumuz bir fikirdir; inancımız bize sahip olan bir fikirdir.
Frankly speaking, I don't like your idea.
- Açıkçası, senin görüşünü sevmiyorum.
I'm afraid my visual field has narrowed.
- Maalesef görüş alanım daraldı.
My vision's getting worse.
- Benim görüşüm kötüleşiyor.
I adjusted the telescope to my vision.
- Görüşüme göre teleskobu ayarladım.
I love our little jokes and I'm quite jealous of your thinking and views on things.
- Ben küçük esprileri seviyorum ve senin şeyler üzerinde düşünceni ve görüşlerini oldukça kıskanıyorum.
I have poor eyesight.
- Benim kötü görüşüm var.
My eyesight is getting worse.
- Benim görüşüm kötüleşiyor.
See you at band practice.
- Bando uygulamasında görüşürüz.
I'll see you after practice.
- Uygulamadan sonra görüşürüz.
Many people uphold the stance that 95% of DNA is junk.
- Birçok kişi DNA'nın % 95'inin önemsiz olduğu görüşünü savunur.
An option is now under consideration.
- Bir seçenek şimdi görüşülmekte.
Unfortunately, many Russian citizens have inadequate conception of what is happening in Kyiv.
- Ne yazık ki, birçok Rus vatandaşı Kiev'de olanlar hakkında yetersiz görüş sahibidir.
If you have some troubles, I recommend you confer with him.
- Bazı sıkıntılarınız varsa onunla görüşmenizi öneririm.
I must confer with my colleagues on the matter.
- Meseleyle ilgili meslektaşlarımla görüşmeliyim.
She is open to people who have a different point of view.
- O, farklı görüşten insanlara açık.
I fully agree with your point of view.
- Görüşüne tamamen katılıyorum.
He was the first man I interviewed for the job.
- İş için görüştüğüm ilk adamdı.
I have a job interview at two o'clock tomorrow afternoon.
- Yarın öğleden sonra ikide bir iş görüşmem var.
From an objective viewpoint, his argument was far from rational.
- Objektif olarak bakınca, onun görüşleri rasyonalizmden epey uzak.
The committee is discussing social welfare.
- Kurul sosyal yardımı görüşüyor.
Tom and Mary are discussing the situation.
- Tom ve Mary durumu görüşüyorlar.
The whereabouts of Ken's notorious dog is an issue well beyond Ken's ken.
- Ken'in adı çıkmış köpeğinin nerede olduğu Tom'un görüş alanının çok ötesinde bir sorun.
Death is only a horizon. And a horizon is just the edge of our field of view.
- Ölüm sadece bir ufuktur. Ve bir ufuk sadece görüş alanımızın sınırıdır.
The ship soon came into view.
- Gemi yakında görüş alanına girdi.
Please keep your cynical remarks to yourself.
- Alaycı görüşlerini kendine saklamanı rica ediyorum.
Don't take his remarks too literally.
- Onun görüşlerini harfiyen almayın.
She is flexible in her opinions.
- O görüşlerinde esnektir.
He always values his wife's opinions.
- O, her zaman karısının görüşlerine değer verir.
She fell in love with him at first sight.
- İlk görüşte ona âşık oldu.
Did you fall in love with her at first sight?
- İlk görüşte ona âşık oldun mu?
Because it is politics that has caused this war, making the war our everyday reality.
- Savaşı gündelik gerçeklik yaparak, bu savaşa sebep olan politik görüştür.