Bir boşanma duyduğumuzda biz bunun o iki kişinin temel ilkeler üzerinde anlaşmaya varma yetersizliğinden kaynaklandığını varsayıyoruz.
- When we hear of a divorce we assume that it was caused by the inability of those two people to agree upon fundamentals.
Hükümet temel değişiklikler yapmalı.
- The government must make fundamental changes.
Aymara kültüründe birinin ebeveynlerine saygı göstermek esastır.
- In the Aymara culture, respecting one's parents is fundamental.
Erken kalkmak iyi sağlık için esastır.
- To keep early hours is fundamental to good health.
Kitabın dayanağı esasen kusurludur.
- The premise of the book is fundamentally flawed.
Önerilen kanun esasen kusurludur.
- The proposed law is fundamentally flawed.
Senin fikrinle benimki arasında temel bir fark vardır.
- There is a fundamental difference between your opinion and mine.
Hükümet temel değişiklikler yapmalı.
- The government must make fundamental changes.
Kilise ve devletin ayrılması, anayasanın temel ilkelerinden biridir.
- The separation of church and state is one of the fundamental principles of the Constitution.
Kilise ve devletin ayrılması, anayasanın temel ilkelerinden biridir.
- The separation of church and state is one of the fundamental principles of the Constitution.
Bir boşanma duyduğumuzda biz bunun o iki kişinin temel ilkeler üzerinde anlaşmaya varma yetersizliğinden kaynaklandığını varsayıyoruz.
- When we hear of a divorce we assume that it was caused by the inability of those two people to agree upon fundamentals.
İddia temel olarak kusurludur.
- The argument is fundamentally flawed.
Sorunun kendisi temel olarak yanlıştır.
- The question itself is fundamentally wrong.
İnsanlar temelde duygusaldır.
- Humans are fundamentally emotional.
Kitabın önermesi temelde kusurludur.
- The book's premise is fundamentally flawed.