O, kahvaltısını sık sık orada yer.
- She often eats breakfast there.
Okuldan sonra sık sık tenis oynarım.
- I often play tennis after school.
Bugünlerde sıkça bir enerji krizinden bahsediliyor.
- We often hear about an energy crisis these days.
Onu şarkı söylerken görüyorum ama bu sıkça değil.
- I see him singing, but this isn't often.
Çiftlik hayatından şehir hayatına geçiş çoğunlukla zordur.
- The transition from farm life to city life is often difficult.
Bütünüyle sipariş edilmiş bir takıma çoğunlukla bir zincir denilir.
- A totally ordered set is often called a chain.
Ben bir çocukken çoğu zaman denizde yüzmeye gittim.
- When I was a child, I often went swimming in the sea.
Çiftlik hayatından şehir hayatına geçiş çoğunlukla zordur.
- The transition from farm life to city life is often difficult.
Suç çoğu kez yoksullukla ilgilidir.
- Crime has often been related to poverty.
Tom ve arkadaşları, çoğu kez gece yarısına kadar kart oyunu oynar.
- Tom and his friends often play cards until after midnight.