Definition of force in English Turkish dictionary
- {f} zorlamak
Onu yapman için seni zorlamak istemiyorum.
- I don't want to force you to do that.
Linda Dan'ı onunla evlenmeye zorlamak için asılsız gebelik iddialarında bulundu.
- Linda made false claims of pregnancy to force Dan to marry her.
- {f} baskı yapmak
- {f} mecbur etmek
- kuvvet
Hoover, Amerikan kuvvetlerini Nikaragua'dan geri çekti.
- Hoover withdrew American forces from Nicaragua.
Tom emekli bir hava kuvvetleri binbaşı.
- Tom is a retired air force major.
- {i} güç
Savaşın ilk birkaç saati içinde, Birlik güçleri kazanıyorlardı.
- In the first few hours of the battle, Union forces were winning.
Japon güçleri Birmanya'ya yürüdü.
- Japanese forces marched into Burma.
- {i} zorlama
Çocuğu yemesi için zorlama.
- Don't force the child to eat.
İstemiyorsan kendini yemeye zorlama.
- Don't force yourself to eat if you don't want to.
- {f} sıkıştırmak
- {i} kudret
- {i} şiddet
- {i} yürürlük
Yasa artık yürürlükte değil.
- The law is no longer in force.
Jülyen takvimi Rusya'da yürürlükteydi.
- The Julian calendar was in force in Russia.
- {i} zor
Ordu onu istifa etmeye zorladı.
- The army forced him to resign.
Rüzgarın gücü yürümeyi zorlaştırdı.
- The force of the wind made it difficult to walk.
- angarya
- (Politika, Siyaset) yasadışı şiddet
- {f} zorla
Ordu onu istifa etmeye zorladı.
- The army forced him to resign.
Sonunda, Almanlar geri çekilmeye zorlandı.
- In the end, the Germans were forced to withdraw.
- (Biyokimya) erk
- yükseltmek fiyat
- (Kanun) meriyet
- muteber
- zecir
- icbar etmek
- baskı
Kamuoyu baskısı orduyu hareket etmesi için zorladı.
- Public pressure forced the army to act.
Şimdiye kadar Amerika Birleşik Devletleri kendini dünyanın polisi olarak adlandırdı ve askeri güce dayanarak baskıya devam etmektedir.
- Up till now the United States has called itself the world's police and continues suppression relying on military force.
- (ısı vererek bitkiyi) vaktinden önce olgunlaştırmak
- inandırma gücü
- birlik
Özel kuvvetler düzenli birliklerin yapmayacağı birçok şeyi yapabilir İşkence gibi mi? Bu soruya cevap vermeyeceğim.
- Special forces might do a lot of things that regular troops wouldn't do Like torture? I won't answer this question
Özel kuvvetler ve evlilik birlikte gitmez.
- Special forces and marriage don't go together.
- ikna gücü
- hüküm
Benim bu hükümet hakkındaki izlenimim onların daha güçlü bir ekonomik politikaya ihtiyaçları olduğu, aksi takdirde gelecekte büyük sorunlarla karşılaşacaklarıdır.
- My impression of this government is that they need a more forceful economic policy, otherwise they'll encounter large problems in the future.
- etki
İkna genellikle zorlamaktan daha etkilidir.
- Persuasion is often more effectual than force.
- {i} yığın
- {f} ırzına geçmek
- tazyik
- fors majör
- tesir
- force feed tazyikli yağlama
- cebir şiddet
- {i} geçerlilik
- {f} yükseltmek (fiyat)
- (Askeri) KUVVET: 1. Askeri personel, silah sistemleri, araçlar gerekli destek veya bunların karışımından oluşmuş bir topluluk. 2. Bir filonun büyük bir tali bölümü. Ayrıca bak. "airborne force", "air transported forces", "armed forces", "assigned forces", "balanced collective forces", "blue forces", "combined force", "garrison force", "national forces for the defense of the Nato area", "Nato ass igned forces", "Nato command forces" "orange forces", "Nato earmarked forces", "other forces for Nato", "supporting forces", ", task force", "underway replenishment forces", "orange forces", "white forces"
- {i} nüfuz
- (Tıp) 1. Kuvvet, enerji; 2.Enerji sarfetme (harcama) yeteneği
- vaktinden önce ol
- force majeure karşı konulmaz kuvvet
- baskılı tulumba
- {f} çabuklaştırmak
- {f} serada yetiştirmek
- force pump alavereli tulumba
- {i} kütle
İki nesne arasındaki çekim kuvveti iki kütlenin ürünü ile orantılıdır ve onların kütle merkezleri arasındaki mesafeyle ters orantılıdır.
- The force of gravity between two objects is proportional to the product of the two masses, and inversely proportional to the square of the distance between their centers of mass.
Yer çekimi herhangi iki kütle, herhangi iki organ ya da herhangi iki parçacık arasında olan bir çekim kuvvetidir.
- Gravity is a force of attraction that exists between any two masses, any two bodies, or any two particles.
- (İnşaat) yük
- (Tıp) fors
- itmek
- kuvve
Tom emekli bir hava kuvvetleri binbaşı.
- Tom is a retired air force major.
Kaba kuvvet kullanırsan savaş başlatırsın.
- Act too forcefully and you'll start a war.
- geçerli
Jülyen takvimi Rusya'da geçerliydi.
- The Julian calendar was in force in Russia.
- cebretmek
- (Hukuk) cebir
- kaba kuvvet
- labour force
- işgücü
- forced
- mecbur
- force a win
- (Bilgisayar) yengiye zorla
- force back
- kanırmak
- force back
- kanırtmak
- force entry
- (Askeri) kuvvet kullanma
- force entry
- zorla içeri girme
- force fan
- basınçlı oda fanı
- force fan
- basınç üfleci
- force feed
- tazyikli yağlama
- force goal
- (Askeri) kuvvet hedefi
- force into
- sığdırmak
- force line
- kuvvet çizgisi
- force main
- iletim çizgisi
- force main
- terfi hattı
- force main
- iletim gidiş yolu
- force major
- (Kanun) mücbir sebep
- force meter
- kuvvet ölçer
- force mix
- (Askeri) kuvvet birleşimi
- force start
- (Bilgisayar) zorlayarak başlatma
- force constant
- kuvvet katsayısı
- force majeure
- fors majör
- force majeure
- zorunlu
- force majeure
- zorunlu neden
- force majeure
- zorlayıcı sebep
- force of attraction
- çekme kuvveti
- force of gravity
- ağırlık kuvveti
- force of gravity
- yerçekimi kuvveti
- force pump
- basınçlı pompa
- force pump
- basma tulumba
- force sb to the wall
- birini köşeye sıkıştırmak
- force start
- zorlamalı başlatma
- force the pace
- sürati artırmak
- force to
- zorla
Tom'u istifaya zorlayamayız.
- We can't force Tom to resign.
Tom'u bunu yapması için zorlayamazsın.
- You can't force Tom to do that.
- force to be
- zorla
- force unit
- güç birimi
- force feed
- zorla besleme
- force field
- kuvvet alanı
- force for
- kuvvet için
- force majeure
- (İthalat, İhracat) Mücbir sebep, zorunlu hal (uluslararası nakliye terimi)
- force majeure
- Zorlayıcı neden
- force majeure
- Olağanüstü hal
- force of buoyancy
- Suyun kaldırma kuvveti
- force of impression
- izlenim yürürlüğe
- force out
- çıkış gücü
- force sb to the wall
- köşeye sıkıştırmak
- force the issue
- konu kuvvet
- force upon
- üzerine (uygulanmaya) zorlanan
- force, bulldoze, coerce, constrain
- kuvvet, gözdağı vermek, baskı yapmak, zorlamak
- force-majeure
- bkz: force majeuresee: force majeure
- Force Augmentation Planning and Execution System
- (Askeri) Kuvvet Artırma Planlama ve İdare Sistemi
- Force Validation Tool
- (Askeri) Kuvvet Onaylama Aracı
- force a smile
- zorla gülümsemek
- force accrossing
- (Askeri) SULARDAN ZORLA GEÇMEK: Bir nehir, kanal vesaireden düşman mukavemeti karşısında geçmek
- force and financial plan
- (Askeri) KUVVET VE MALİ TAHSİS PLANI (HV.): Milli Savunma Bakanı tarafından onaylanmış Amerikan Hava Kuvvetleri Programı. Ayrı ayrı her programa ait onaylanmış silah, insan gücü ve mali kaynakları gösteren gizli işaretli bir takım ciltlerden ibarettir
- force augmentation
- (Askeri) KADRO KUVVET ARTIRMASI: Yüksek öncelikteki ihtiyat asli teşkillerine mensup birlikler (faal orduyu ikmal edecek tümen kuvvetleri ve tümen kuruluşu dışındaki kuvvetler). A. B. D. kara ordusu birlikleri ve bu birlikleri belirli bir tümen kuvveti hedefini yerine getirecek olan tam TMK mevcuduna çıkarmak için gerekli münferit takviyeler. Bu terim (augmentation) kelimesinin yerini almıştır
- force basis
- (Askeri) KADRO ARTIRMALI KUVVET: Kuruluş listesi (troop basis) ve kadro kuvvet artırmasının karışımı ile meydana gelen kuvvet
- force basis
- (Askeri) kadro artırmalı kuvvet
- force combat air patrol
- (Askeri) KUVVET MUHAREBE HAVA KARAKOLU: Görev kuvveti olan bir kuvvetin üzerinde düşman uçaklarının tehdidini karşılamak maksadıyla bu kuvvet üzerinde uçan av uçakları topluluğu
- force commander
- (Askeri) KUVVETLER KOMUTANI: Çeşitli birliklerden oluşan bir kuvvetin genel komutanı
- force description
- (Askeri) kuvvet tarifi
- force feed
- zorla yedirme
- force fires coordinator
- (Askeri) kuvvet atış koordinatörü
- force fit
- zorlamalı alıştırma
- force fit
- (Havacılık) basınçlı geçme
- force fit
- (Havacılık) preste geçme
- force health protection
- (Askeri) kuvvet sağlık korunması
- force land
- inişe zorlamak
- force level planning
- (Askeri) kuvvet seviyesinde planlama
- force logistic support group
- (Askeri) kuvvet lojistik destek grubu
- force majeure
- (Mukavele) mücbir sebep, istisnai olay veya şartlar
- force marking
- (Askeri) KUVVET GÖNDERME NUMARASI: Bir hareket emrinde, bir bütün halindeki kuvvet için sevkedilen ikmal maddelerini veya malzemeyi tanıtmak üzere, bir işaret olarak tahsis edilen ve sonunda harf bulunmayan gönderme numarası. Ayrıca bakınız: "unit marking"
- force meat
- yoğurulmuş kıyma
- force meat
- baharatlı kıyma
- force module identifier
- (Askeri) kuvvet modülü tanımlayıcısı
- force module package
- (Askeri) kuvvet modülü paketi
- force module subsystem; foreign military sales
- (Askeri) kuvvet modülü alt sistemi; yabancı askeri satışlar
- force movement control center (USMC)
- (Askeri) kuvvet intikal kontrol merkezi (USMC)
- force of circumstances
- (deyim) durum geregi
- force of gravity
- çekilme şiddeti
- force of gravity
- ağırlık
- force of gravity
- çekim
İki nesne arasındaki çekim kuvveti iki kütlenin ürünü ile orantılıdır ve onların kütle merkezleri arasındaki mesafeyle ters orantılıdır.
- The force of gravity between two objects is proportional to the product of the two masses, and inversely proportional to the square of the distance between their centers of mass.
- force one's way
- güçlükle yol almak
- force one's way
- yolunu zorla açmak
- force protection condition
- (Askeri) kuvvet muhafaza durumu
- force protection source
- (Askeri) kuvvet muhafaza ihtiyatı
- force pump
- tulumba
- force rendezvous
- (Askeri) (AIR) KUVVET BİRLEŞME NOKTASI: Uçakların veya gemilerin kollarının birleşip ana bir kuvvet oluşturduğu seyrüsefer noktası
- force requirement number
- (Askeri) kuvvet ihtiyaç sayısı
- force service support group (USMC)
- (Askeri) kuvvet hizmet destek grubu (USMC)
- force sign in
- (Bilgisayar) kaydolmaya zorla
- force smb.'s hand
- zorla yaptırmak
- force status and identity report
- (Askeri) kuvvet durum ve kimlik raporu
- force structure
- (Askeri) KUVVET YAPISI: Bak. "military capability"
- force tabs
- (Askeri) sefer konuş tabloları
- force tabs
- (Askeri) SEFER KONUŞ TABLOLARI: Harp planları ile ilgili olarak büyük muharip kuvvetlerin, büyük komutanlıklara ve coğrafi bölgelere göre, zaman safhalı intikale geçiş durumları
- force the door
- kapıyı zorlamak
- force to submit
- boyun eğdirmek
- forces
- güçler
Savaşın ilk birkaç saati içinde, Birlik güçleri kazanıyorlardı.
- In the first few hours of the battle, Union forces were winning.
Verdun Savaşında,Fransız güçleri bir Alman saldırısını durdurdu.
- At the Battle of Verdun, French forces stopped a German attack.
- forceful
- güçlü
Benim bu hükümet hakkındaki izlenimim onların daha güçlü bir ekonomik politikaya ihtiyaçları olduğu, aksi takdirde gelecekte büyük sorunlarla karşılaşacaklarıdır.
- My impression of this government is that they need a more forceful economic policy, otherwise they'll encounter large problems in the future.
O, güçlü bir liderdi.
- He was a forceful leader.
- forced
- {s} mecburi
- forceful
- {s} etkileyici
- forcefully
- kuvvetli bir şekilde
- force majeure
- zorunlu haller
- force majeure
- zorunlu hallerde
- force major
- (Kanun) fors major
- force to
- zorlamak
Onu alması için Tom'u zorlamak zorunda kaldım.
- I had to force Tom to take it.
- forced
- termal
- forced
- basınçlı
- forced
- mecbur olmak
- forceful
- ikna edici
- forceful
- zorlu
- forcefully
- zorla
- forced
- zoraki
O zoraki bir gülümseme idi.
- It was a forced smile.
- forced
- {f} zorla
Ben kaderime boyun eğmek için zorlandım.
- I was forced to submit to my fate.
Ordu onu istifa etmeye zorladı.
- The army forced him to resign.
- forced
- zorunlu
Uçak zorunlu iniş yaptı.
- The plane made a forced landing.
- forceful
- etkin
- forcefulness
- kuvvet
- forcefulness
- güçlülük
- forcing
- {i} zorlama
- forcing
- {f} zorla
Hiç kimse seni kalman için zorlamıyor.
- Nobody's forcing you to stay.
Hiç kimse seni zorlamıyor.
- Nobody's forcing you.
- forcing
- zorlayan
- Force majeure
- mücbir sebep
- Forces
- kuv
- forced
- zorlanmış
İstifa etmek istemiyordu ama buna zorlanmıştı.
- He didn't want to resign but he was forced into it.
- forced
- zorlandım
- forces
- güç birliği
- forces
- kuvvetleri
- forces
- kuvvetler
- forcing
- zorlayarak
- the force
- kuvvet
- Air Force Special Operations Command; Air Force special operations component
- (Askeri) Hava Kuvvetleri Özel Harekat Komutanlığı; Hava Kuvvetleri özel harekat unsuru
- Air Force tactics, techniques, and procedures; Air Force technical training publ
- (Askeri) Hava Kuvvetleri taktikler, teknikler ve usulleri; hava kuvvetleri teknik eğitim yayını
- Canadian Air Force; Combat Air Forces; commander, airborne/air assault force
- (Askeri) Kanada Hava Kuvvetleri; Muharebe Hava Kuvvetleri; Hava İndirme/ Hava Taarruz Kuvveti Komutanı
- The force
- polis
- combat logistics force; commander, landing force
- (Askeri) muharebe lojistik kuvveti; çıkarma kuvveti komutanı
- combined joint task force (NATO); commander, joint task force
- (Askeri) birleşik müşterek görev kuvveti (nato); müşterek görev kuvveti komutanı
- forced
- force zorla
- forceful
- şiddet
- forceful
- forcefully kuvvetle
- forceful
- tesirli
- forceful
- {s} etkili
- forceful
- {s} kuvvetli
- forceful
- etkili oluş
- forceful
- zorla
- forceful
- {s} şiddetli
- forceful
- güç
Benim bu hükümet hakkındaki izlenimim onların daha güçlü bir ekonomik politikaya ihtiyaçları olduğu, aksi takdirde gelecekte büyük sorunlarla karşılaşacaklarıdır.
- My impression of this government is that they need a more forceful economic policy, otherwise they'll encounter large problems in the future.
O, güçlü bir liderdi.
- He was a forceful leader.
- forceful
- şiddetle
- forceful
- devingen
- forceful
- gidergen
- forcefulness
- {i} güç
- forcefulness
- {i} etkinlik
- forcefulness
- {i} şiddet
- forcefulness
- {i} etki
- forcing
- {i} serada yetiştirme
- forcing
- {i} turfanda yetiştirme
- opposing force; opposition force
- (Askeri) karşıt kuvvet; karşı kuvvet
- radio frequency; reserve force; response force
- (Askeri) telsiz frekansı; ihtiyat kuvveti; cevap kuvveti
- rapid reaction force; Ready Reserve Fleet; Ready Reserve Force
- (Askeri) çevik mukabele kuvveti; Hazır İhtiyat Filosu; Hazır İhtiyat Kuvveti