flatulent

listen to the pronunciation of flatulent
English - Turkish
gaz yapan yiyecek
{s} havalı
{s} gösterişli
şiskin
(Tıp) Mide veya barsakta yel (gaz) hasıl eden, bu yele ait
cy gazlı veya yelli olma
{s} abartmalı
flatulently gösteriş yaparak
bu gaza ait
midede gaz hasıl eden
{s} gazı olan
yalnız gösterişten ibaret
{s} gaz yapıcı
vain
{s} beyhude
vain
{s} faydasız
vain
{s} nafile

O bütün gece çalışmayı denedi, ama nafile. - He tried to study all night, but in vain.

Biz beş dakika kapıyı çaldık, ama nafile. - We knocked at the door for five minutes, but in vain.

vain
{s} kendini beğenmiş

Kendini diğerleriyle karşılaştırırsan, kendini beğenmiş ya da umudu kırık olabilirsin; her zaman için kendinden daha büyük ya da daha küçük insanlar olacaktır. - If you compare yourself with others, you may become vain or bitter; for always there will be greater and lesser persons than yourself.

vain
{s} about/of ile çok övünen
vain
{s} anlamsız
vain
{s} boş

Ben onu bir daha sigara içmemesi için boş yere ikna etmeye çalıştım. - I tried in vain to persuade him not to smoke any more.

Ben onunla boşuna dost kalmaya çalıştım. - I tried to keep in with her in vain.

vain
sonuçsuz
vain
ham
vain
boşuna

Dick o problemi çözmek için boşuna çalıştı. - Dick tried to solve the problem, in vain.

Ben onunla boşuna dost kalmaya çalıştım. - I tried to keep in with her in vain.

vain
{s} kendi görünüşünü çok beğenen; kibirli, kendini beğenmiş, mağrur
vain
kibirli

Sence Tom kibirli mi? - Do you think Tom is vain?

vain
özünü beğenmiş
vain
yararsız
vain
{s} gururlu
vain
{s} abes
flatulent
Favorites