Göz merceğiniz içindeki baskıyı ölçmeliyiz. Lütfen iki gözünüzü genişçe açın ve sabit bir şekilde buradaki bu objeye bakın.
- We have to measure your intraocular pressure. Please open both eyes wide and look fixedly at this object here.
Ben tost makinesini tamir etmek zorunda kaldım.
- I had to fix the toaster.
Arabayı tamir etmek kaça mal olacak?
- How much will it cost to fix the car?
Onlar ısıtma sistemini onarmak için buradalar.
- They're here to fix the heating system.
Kırık camı onarmak için buradayım.
- I'm here to fix the broken window.
Onu düzeltmek Tom'un sadece beş dakikasını aldı.
- It only took Tom a few minutes to fix that.
Sızıntıyı düzeltmek için yardım ettim.
- I helped fix the leak.
Sana iyi bir yemek hazırlamak için geldim.
- I came to fix you a decent meal.
Kendimi korkunç bir çıkmazda buldum.
- I found myself in a terrible fix.
Tom kendini berbat bir çıkmazda buldu.
- Tom found himself in a terrible fix.
Onlar tabelayı duvara tutturdular.
- They fixed the sign to the wall.
Düzeltilmesi gereken bir şey gördün mü?
- Did you see anything that needs to be fixed?
Bir hatayı düzeltmeliyim.
- I have to fix a mistake.
Bazı yanlışlar düzeltildi.
- Some bugs were fixed.
Sami daha az pahalı bir onarım önerdi.
- Sami suggested a less expensive fix.
Eve giderken bulduğum radyoyu tamir ediyorum.
- I'm fixing the radio I found on my way home.
Saatimi tamir ettirdim.
- I had my watch fixed.
Çalışmak için burada olmak yerine onun burada sadece kalıcı bir fikstür olduğunu anlarsın.
- Instead of being here to work, you get the sense that he's simply a permanent fixture here.
Artık sorunun ne olduğunu bildiğinize göre onu düzeltmenin ne kadar zaman alacağını düşünüyorsunuz?
- Now that you know what the problem is, how long do you think it'll take to fix it?
O sadece geçici bir düzeltme.
- It's only a temporary fix.
Radyomuzun anteninin sabitlenmesi gerekiyor.
- The aerial on our radio needs fixing.
Biz fiyatı 15 dolarda sabitledik.
- We fixed the price at $15.
Bisikletimin onarılmaya ihtiyâcı var.
- My bicycle needs fixing.
O kırık masayı onardı.
- He fixed the broken table.
That heater will start a fire if you don't fix it.
That plumber's fix is much better than the first one's.
It rained before we repaired the roof, and were we in a fix!.
A majority of voters believed the election was fixed in favor of the incumbent.
She fixed dinner for the kids.
He got caught breaking into lockers, so a couple of guys fixed him after work.
Just one fix! -Alain Jourgensen.
We have a fix on your location.
A leech can fix itself to your skin without you feeling it.
He fixed me with a sickly grin, and said, I told you it wouldn't work!.
She's fixed on the idea of becoming a doctor.
Rover stopped digging under the fence after we had the vet fix him.