Madenciler dövüşmek istemiyordu.
- The miners did not want to fight.
Ortak düşmanı yenmek için birlikte dövüşmek zorunda olduklarını biliyorlardı.
- They knew they must fight together to defeat the common enemy.
Ben kavga etmekten hoşlanmam.
- I don't enjoy fighting.
Seninle kavga etmek istemiyorum.
- I don't want to fight you.
Bazıları savaşmak için isteksiz.
- Some were unwilling to fight.
Büyük bir savaşçı güç yayar. O ölümüne savaşmak zorunda değildir.
- A great warrior radiates strength. He doesn't have to fight to the death.
Keşke onlar dövüşmeyi bıraksalar.
- I wish they would stop fighting.
Ortak düşmanı yenmek için birlikte dövüşmek zorunda olduklarını biliyorlardı.
- They knew they must fight together to defeat the common enemy.
Ben sonuna kadar mücadeleye niyet ediyorum.
- I intend on fighting till the end.
Sonuna kadar mücadele edelim.
- Let's fight to the last.
George, son zamanlarda üç saatlik mücadeleden sonra yakaladığı 30 paundluk bir levreği tanımlıyordu.
- George was describing a 30 pound bass he'd caught recently after fighting it for three hours.
Sonuna kadar mücadele edelim.
- Let's fight to the last.
Kavga, birçok tutuklamalarla sonuçlandı.
- The fight resulted in several arrests.
Sınır kavgaları yaygındı.
- Border fights were common.
Döğüşmekten başka seçeneğimiz yoktu.
- We had no alternative but to fight.
Sizinle döğüşmekten usandım.
- I'm tired of fighting with you.
Tom döğüştüğü için okuldan atıldı.
- Tom was expelled from school for fighting.
Tom, Mary ve John'un niçin döğüştüklerini bilmiyor.
- Tom doesn't know why Mary and John are fighting.
Ben kendi savaşımı veriyorum.
- I fight my own battles.
Malzemeler olmadan, onun ordusu çok uzun savaşamadı.
- Without supplies, his army could not fight very long.
Farragut, New Orleans'ı savaş olmadan ele geçirdi.
- Farragut captured New Orleans without a fight.
Tom mücadele etmek için hazırdır.
- Tom is ready to fight.
Hâlâ mücadele etmek istiyorum.
- I still want to fight.
Tom ve Mary hep kavga ediyorlardı.
- Tom and Mary were always fighting.
Tom her zaman kavga ediyor gibi görünüyor.
- Tom always seems to be fighting.
Bu diğer kadına karşı savaşmak zorundasın.
- You have to fight against this other woman.
Herkes AIDS'e karşı savaşmak için birleşmelidir.
- Everybody must unite to fight against AIDS.
Bu diğer kadına karşı savaşmak zorundasın.
- You have to fight against this other woman.
Herkes AIDS'e karşı savaşmak için birleşmelidir.
- Everybody must unite to fight against AIDS.
Karşı koymak zorundasın.
- You've got to fight back.
Karşı koymak için tereddüt etmeyeceğiz.
- We won't hesitate to fight back.
O hayatının çoğunu düşmanlarıyla savaşarak harcamış cesur bir savaşçıydı.
- He was a brave warrior who had spent most of his life fighting his enemies.
Tom bütün gücüyle savaştı.
- Tom fought with all his might.
İnsanlar malzemeler için savaştı.
- People fought over supplies.
Keşke onlar dövüşmeyi bıraksalar.
- I wish they would stop fighting.
Bu, elinin biri arkanda bağlıyken biriyle dövüşmek gibidir.
- This is like fighting someone with one arm tied behind your back.
Onlar şimdi şiddetle mücadele ediyorlar fakat çok uzun zaman geçmeden önce savaş baltasını gömeceklerine sizi temin ederim.
- They're fighting fiercely now but I assure you they'll bury the hatchet before long.
Ben sonuna kadar mücadeleye niyet ediyorum.
- I intend on fighting till the end.
I dont have a dog in this fight.
Onlar şimdi şiddetle mücadele ediyorlar fakat çok uzun zaman geçmeden önce savaş baltasını gömeceklerine sizi temin ederim.
- They're fighting fiercely now but I assure you they'll bury the hatchet before long.
Savaş bir hafta sürdü.
- The fighting lasted one week.
O hayatının çoğunu düşmanlarıyla savaşarak harcamış cesur bir savaşçıydı.
- He was a brave warrior who had spent most of his life fighting his enemies.
Ben sonuna kadar mücadeleye niyet ediyorum.
- I intend on fighting till the end.
Onlar şimdi şiddetle mücadele ediyorlar fakat çok uzun zaman geçmeden önce savaş baltasını gömeceklerine sizi temin ederim.
- They're fighting fiercely now but I assure you they'll bury the hatchet before long.
The bus was oppressively warm and the air-conditioning was fighting a losing battle with the heat.
I spent all of Monday fighting fires and didn't get a single thing done on my project.
The actor John Smith hopes to fight off the other nominees for the Golden Globe award.
I'm fighting off the 'flu' at the moment.
I kept buying hoping the price would go up, but I eventually decided I was fighting the tape.
The villagers fought tooth and nail to prevent the motorway being built through the local woodlands.
I see they're going to build the airport after all. I suppose you can't fight city hall.
... Wall Street? Absolutely, because that was a fight that needed to be had. When ' when ...
... fight and someone says, "You did this to me!" "No, you did that to yourself." And they ...