Nişanlım bana önceden bildirmeden geldi ve ben mahcup hissettim.
- My fiancee arrived without notifying me beforehand, and I felt embarrassed.
Ona senin bana borçlu olduğundan çok daha fazlasını ben sana borçluyum dedim. Sana nişanlımın hayatını borçluyum, Mary.
- I owe you much more than you owe me, I said to him. I owe you the life of my fiancee, Mary.
Kate her zaman nişanlısından aldığı büyük elmas yüzükle hava atar.
- Kate always shows off the big diamond ring she got from her fiance.
Nişanlısıyla sık sık konuşur.
- She often speaks with her fiancé.
Beyaz elbiseli kız onun nişanlısı.
- The girl dressed in white is his fiancée.
Nişanlısı ona büyük bir yüzük verdi.
- Her fiancé gave her a very big ring.