Definition of fi̇nd in English Turkish dictionary
- find
- bulmak
Onun bürosunu bulmak kolaydı.
- Finding her office was easy.
Onun ofisini bulmak kolaydı.
- It was easy to find his office.
- find out
- keşfetmek
- find out
- anlamak
- find out
- öğrenmek
Hâlâ Tom hakkında öğrenmek zorundayım.
- I still have to find out about Tom.
Onun nerede yaşadığını öğrenmek için onu eve kadar izledi.
- She followed him home to find out where he lived.
- find out
- ortaya çıkarmak
- found
- kurmak
Henüz çadırımızı kurmak için iyi bir yer bulmadık.
- I haven't found a good place to pitch our tent yet.
- finding
- bulgu
Bu önemli bir bulgudur.
- This is a significant finding.
Benim bulgularım durumun böyle olmadığını gösteriyor.
- My findings suggest that that is not the case.
- find
- {i} bulma
Christopher Columbus, ün bulmadı. Christopher Columbus'u bulan ündü.
- Christopher Columbus did not find fame. It was fame who found Christopher Columbus.
Kasabada veya kasabanın yakınında bir veya iki büyük fabrika kurulduysa, insanlar iş bulmaya gider, ve yakında bir endüstriyel alan büyümeye başlar.
- After one or two large factories have been built in or near a town, people come to find work, and soon an industrial area begins to develop.
- find
- {i} buluş
Kahve bir kızın ilk buluşmasındaki öpücük kadar sıcak, o gece kızın kucağı kadar yumuşak ve annesinin kızı bulduğu zaman ettiği küfürler kadar siyah olmalıdır.
- The coffee has got to be as hot as a girl's kiss on the first date, as sweet as those nights in her arms, and as dark as the curse of her mother when she finds out.
- find
- {i} bulunan şey
- find
- {i} keşif
O eski kitap gerçek bir keşiftir.
- That old book is a real find.
- find
- çıkarmak
- find
- rast gelmek
- find
- {i} bulgu
Bu önemli bir bulgudur.
- This is a significant finding.
Çoğu bilim adamı, onun bulgusunun birazını düşünür.
- Most scientists think little of his finding.
- find
- tapmak
- find
- {f} bul
Onun görünümünü çekici bulurum.
- I find her appearance attractive.
Asal sayılar hayata benzer, onlar tamamen mantıksaldır fakat, eğer tüm zamanınızı onun hakkında düşünmek için harcarsanız kurallarının bulunması imkânsızdır.
- Prime numbers are like life; they are completely logical, but impossible to find the rules for, even if you spend all your time thinking about it.
- find
- {f} geçindirmek
- find
- kendini göstermek
- find
- {f} sağlamak
- find
- {f} karara varmak
- find
- {f} (found) bulmak, keşfetmek
- find
- tedarik etmek
- find
- {f} bakmak
Fadıl'ın, çocuklarına bakmak için bir iş bulması gerekiyordu.
- Fadil needed to find a job to support his children.
Sami'nin, çocuklarına bakmak için bir iş bulması gerekiyordu.
- Sami needed to find a job to support his children.
- find
- {f} rastlamak
- find
- {f} keşfetmek
- find
- arayıp bulmak
- find out
- (Fiili Deyim ) 1- keşfetmek 2- ortaya çıkarmak 3- çözmek 4- anlamak , öğrenmek 5-farkına varmak , sezmek
- find out
- bulup çıkarmak
- find somebody out
- suçüstü yakalamak
- find one's feet
- Yeni bir duruma/koşullara alışmak
- find a way
- çaresine bakmak
- find fault
- (with) kusur bulmak
- find fault with
- -e kusur bulmak
- find out
- çözmek
- find out
- anla
Tom anglophobia'nın anlamını bilmiyordu, bu yüzden onun ne demek olduğunu bulabilmek için hızlı bir web araştırması yaptı.
- Tom didn't know the meaning of anglophobia, so he did a quick web search to see if he could find out what it meant.
Sanırım Tom sonunda Mary'nin onun arkasından konuştuğunu anlayacak.
- I imagine that Tom will eventually find out that Mary has been talking behind his back.
- find a job
- işe girmek
- find a job
- iş bulmak
- find a solution
- çözüme ulaşmak
- find a solution
- çözüme ulaştırmak
- find a way
- formül bulmak
- find a way
- yolunu bulmak
- find a way out
- yolunu bulmak
- find a way to
- formül bulmak
- find all
- (Bilgisayar) tümünü bul
- find answer
- yanıt bulmak
- find by chance
- karşılaşmak
- find by chance
- rastgelmek
- find contact
- (Bilgisayar) kişi bul
- find difficult
- gücümsemek
- find entry
- (Bilgisayar) girdiyi bul
- find fault
- hata bulmak
- find file
- (Bilgisayar) bul dosya
- find files
- (Bilgisayar) dosyaları bul
- find files
- (Bilgisayar) dosyaları bulur
- find first
- (Bilgisayar) ilkini bul
- find first
- (Bilgisayar) birinciyi bul
- find in
- (Bilgisayar) aranan konum
- find in
- (Bilgisayar) aranacak konum
- find in field
- (Bilgisayar) alanda bul
- find names
- (Bilgisayar) adları bul
- find no way out
- çaresiz kalmak
- find odd
- yadırgamak
- find original
- (Bilgisayar) özgününü bul
- find out how the land lies
- (deyim) işin iç yüzünü öğrenmek
- find out how the land lies
- (deyim) aslını astarını öğrenmek
- find out the subject
- konuyu öğrenmek
- find out the truths
- gerçekleri ortaya çıkarmak
- find peace
- huzuru bulmak
- find people
- (Bilgisayar) kişileri bul
- find people
- (Bilgisayar) kişi bul
- find place
- yer bulmak
- find results
- (Bilgisayar) sonuçları bul
- find someone
- (Bilgisayar) birini bul
- find strange
- yabansımak
- find what
- (Bilgisayar) ne bulunsun
- find approval
- rağbet görmek
- find bail
- kefil bulmak
- find fault with
- tenkit etmek
- find fault with
- özür bulmak
- find fault with
- kusur bul
- find fault with
- kusur bulmak
- find favour
- rağbet görmek
- find guilty
- suçlu bulmak
- find one's feet
- özünü geçindirecek hale gelmek
- find oneself
- özüne gelmek
- find a compromise
- Uzlaşı yolu bulmak
- find a solution
- bir çözüm bulmak
- find a way
- bir yol bulmak
- find a way out
- Bir çıkış yolu bulmak
- find and replace
- bul ve değiştir
- find common ground
- ortak zemin bulmak
- find excuse
- bahane bulmak
- find fault with
- (deyim) Kusur bulmak, kusur aramak
She's always finding fault with the way he works.
- find for
- bulmak
- find my feet
- Ayaklarım bulmak
- find out about
- hakkında bilgi
- find so.'s match
- bulmak o kadar. 'maç var
- find somebody guilty
- birisini suçlu bulmak. example: Court found him guilty
- find text string
- metin dizesi bulmak
- find the way
- yol bulmak
- find time
- Zaman bulmak
- Find out if he came
- Gelip gelmediğini öğren
- find a clue
- ipucu yakalamak
- find a clue
- ipucu bulmak
- find a friend
- arkadaş bulmak
- find a fund
- fon bulmak
- find a hubby
- koca bulmak
- find a map
- (Bilgisayar) bir eşlem bul
- find a printer
- (Bilgisayar) yazıcı bul
- find a remedy
- derman bulmak
- find a remedy
- çare bulmak
- find a solution
- çaresine bakmak
- find a suitable opportunity
- punduna getirmek
- find a true bill
- iddiayı haklı bulmak
- find a vent
- hırsını almak
- find a way
- çare bulmak
- find a way
- yol bulmak
- find a way out
- çözüm bulmak
- find account
- (Bilgisayar) hesap bul
- find adequate
- yeterli görmek
- find adequate
- yeterli bulmak
- find all files
- (Bilgisayar) tüm dosyaları bul
- find all files
- (Bilgisayar) bulunacak dosyalar
- find all names
- (Bilgisayar) tüm adları bul
- find and fix enemy
- (Askeri) Düşmanı bulup tesbit etmek
- find and fix enemy
- (Askeri) düşmanı bulup tespit etmek
- find bearings
- (deyim) find one's bearings yeni bir duruma yere uyum sağlamak,bulunduğu yeri saptamak
- find by name
- (Bilgisayar) ada göre bul
- find by owner
- (Bilgisayar) sahibiyle ara
- find chance
- imkan bulmak
- find computer
- (Bilgisayar) bul bilgisayar
- find computer
- (Bilgisayar) bilgisayar bul
- find computers
- (Bilgisayar) bilgisayar bul
- find computers
- (Bilgisayar) bilgisayarları bulur
- find consolation
- teselli bulmak
- find direction
- yön bulmak
- find employment
- iş bulmak
- find enough
- yeterli görmek
- find enough
- yeterli bulmak
- find evidence
- kanıt bulmak
- find fame
- ünü yakalamak
- find fame
- üne kavuşmak
- find fast
- (Bilgisayar) hızlı bul
- find fault
- kusur bulmak
- find favor in smb.'s sight
- gözüne girmek
- find favour in somebody's eyes
- gözüne girmek
- find font
- (Bilgisayar) yazı tipi bul
- find format
- (Bilgisayar) biçim bul
- find frame
- (Bilgisayar) çerçeve bul
- find guilty
- suçlu çıkarmak
- find guilty
- suçlu görmek
- find in
- (Fiili Deyim ) vermek , sağlamak
- find in html
- (Bilgisayar) html'de bul
- find in web
- (Bilgisayar) web'de bul
- find instance
- (Bilgisayar) örnek bul
- find item
- (Bilgisayar) öğe bul
- find logical
- aklına yatmak
- find message
- (Bilgisayar) ileti bul
- find my domain
- (Bilgisayar) etki alanımı bul
- find next
- sonrakini bul
- find no quarter
- bağışlanmamak
- find not guilty
- suçsuz bulmak
- find now
- şimdi bul
- find o.s. tête
- à-tête kendini (biriyle) baş başa bulmak
- find one's account in
- masrafını çıkarmak
- find one's bearings
- yolunu bulmak
- find one's legs
- toparlamak
- find one's legs
- ayağa kalkabilmek
- find one's sealegs
- deniz tutmamak
- find oneself in
- (deyim) kendi kendine bulmak
- find oneself in
- (deyim) kendi başına bulmak
- find oneself in
- (deyim) kendisi sağlamak
- find opportunity
- imkan bulmak
- find options
- (Bilgisayar) bulma seçenekleri
- find prev
- (Bilgisayar) öncekini bul
- find previous
- (Bilgisayar) öncekini bul
- find printer
- (Bilgisayar) yazıcı bul
- find record
- (Bilgisayar) kayıt bul
- find replace object name wizard
- Nesne Adı Bul Değiştir Sihirbazı
- find routers
- (Bilgisayar) yönlendiricileri bul
- find routers
- (Bilgisayar) yönelticileri bul
- find s.o./s.t. strange
- biri/bir şey (birinin) tuhafına gitmek: I find him strange. O benim tuhafıma gidiyor
- find s.t. sympathetic
- bir şey birinin hoşuna gitmek: She didn't find his ways sympathetic. Onun davranışları hoşuna gitmedi
- find solace in
- teselli bulmak
- find somehow
- bulup buluşturmak
- find strange
- garipsemek
- find strange
- tuhafına gitmek
- find strange
- yadırgamak
- find style
- (Bilgisayar) biçem bul
- find style
- (Bilgisayar) stil bul
- find tabs
- (Bilgisayar) sekmeleri bul
- find the means
- çare bulmak
- find the net
- (Spor) topu filelerle buluşturmak
- find the net
- (Spor) topu ağlara göndermek
- find the right thing to do
- doğruyu bulmak
- find true love
- gerçek aşkı bulmak
- find unjust
- haksız bulmak
- find user
- (Bilgisayar) kullanıcı bul
- find vent
- hırsını almak
- find voice in
- ifade edilmek
- find voice in
- dile getirilmek
- find voice in
- -de dile gelmek
- find wanting
- (Fiili Deyim ) beklendiği gibi çıkmamak , kusurlu bulmak
- find what
- aranan
- find whole world only
- sadece tam sözcükleri bul
- found
- inşa etmek
- you can find the schedule over there
- tarifeyi orada bulabilirsiniz
- advanced find
- (Bilgisayar) gelişmiş bul
- can find it in one's heart
- (deyim) istemek
- edit find
- (Bilgisayar) düzenle bul
- edit/find
- (Bilgisayar) düzen/bul
- edit/find
- (Bilgisayar) düzenle/bul
- find
- karar
- find
- (Bilgisayar) fınd
- find
- sonuç
Sonunda gerçekten tatmin edici bir sonuç bulmak mümkündü.
- Eventually it was possible to find a really satisfactory solution.
Sonuçta herkesin öğreneceğini sen her zaman biliyordun.
- You've always known that eventually everyone would find out.
- find
- buluntu
- find
- aramak
Tom anahtarlarını aramak için üç saatten fazla harcadı ama onları hâlâ bulamadı.
- Tom spent over three hours looking for his keys, but still couldn't find them.
Mutluluğu aramak seni sadece mutsuz eder.
- Trying to find happiness only makes you unhappy.
- find
- netice
- find
- anlamak
Bütün yolu sadece onun evden uzakta olduğunu anlamak için yürüdüm.
- I went all the way to see her only to find her away from home.
Onun ne söylediğini anlamakta zorlanıyorum.
- I find it difficult to understand what he is saying.
- find
- eline geçmek