ferah

listen to the pronunciation of ferah
Turkish - English
spacious

Tom's apartment is spacious. - Tom'un dairesi ferahtır.

The children occupied the large and spacious classroom. - Çocuklar geniş ve ferah sınıf işgal etti.

wide
capacious

I found the suites capacious, the sofas commodious, the sandwiches copious. - Ben, suitleri ferah, kanapeleri geniş sandviçleri bol buldum.

(isim) Joy, pleasure, cheerfulness
contented, at ease, relieved
richness
light well
contentment, relief
spacious and well-lighted and airy
roomy
open
commodious

I found the suites capacious, the sofas commodious, the sandwiches copious. - Ben, suitleri ferah, kanapeleri geniş sandviçleri bol buldum.

refreshing

He made a refreshing walk. - O, ferahlatıcı bir yürüyüş yaptı.

New Age ideas are a refreshing alternative to the staid orthodoxy of traditional Christianity. - Yeni Çağ fikirleri geleneksel Hıristiyanlığın ağırbaşlı ortadoksluğu için ferahlatıcı bir alternatiftir.

contentment
happiness
relief

This is such a relief. - Bu böyle bir ferahlık.

ease
relieved
comfortably spacious
ferah ferah
1. leisurely, taking one's time, in a relaxed way. 2. amply, easily; incontestably, beyond debate
ferah ferah
a) abundantly, amply b) at least
Turkish - Turkish
(Osmanlı Dönemi) İnşirah. Sevinç
(Osmanlı Dönemi) Şen, sıkıntıda olmayan. İç açıcı. Şenlendiren
Havadar, aydınlık, iç açıcı (yer): "Bu kahvenin ferah ve sevimli bir taraçası vardı."- Y. K. Karaosmanoğlu
Sıkıntısız, tasasız, sevinçli olma durumu, sevinme, sevinç, iç rahatlığı, gönül açıklığı
Havadar, aydınlık, iç açıcı
Bol, geniş
Sıkıntısız, tasasız, sevinçli (kalp, gönül, iç vb.): "Bugün başım ne kadar dinç, gönlüm ne kadar ferah."- O. C. Kaygılı
ferah fahur
Ferih fahur, kolaylıkla, rahatlıkla
ferah ferah
İyiden iyiye, haydi haydi, rahatlıkla
ferah ferah
En aşağı
ferah ferah
Bol bol, geniş geniş
behcet-i ferah
ferah güzeliiği,rahatlıktan gelen şenlik
ferah
Favorites