fenâ

listen to the pronunciation of fenâ
Turkish - English
evil
badly

She badly needed the money. - Onun fena halde paraya ihtiyacı vardı.

I am badly in need of your help. - Fena şekilde yardımınıza ihtiyacım var.

bad; evil
malicious
badly, poorly
terrible, miserable
unholy
extremely, terribly
sinister
poor
vicious
ill
wicked
sinful
angrily
bad

Yours is not bad, either. - Seninki de fena değil.

Not bad. But I'm a little tired. - Fena değilim. Ama biraz yorgunum.

poorly
foul
bad; wicked, evil; ill; unpleasant; badly; a lot
ill, sick
annihilate
unpleasant
nasty
a lot
nefarious
harmful
abominable
noxious
amiss
violent
deleterious
meager
fena değil
all right
fena değil
good deal
fena değil
so so
fena halde
badly

She wants a new dress badly. - O, fena halde yeni bir elbise istiyor.

It seems that he was badly scolded. - O, fena halde azarlanmış görünüyor.

fena bakmak
to glare angrily (at)
fena değil
not bad, all right, okay
fena değil/sayılmaz
Not bad!/Pretty good!
fena dövmek
tan smb.'s hide
fena etmek
1. to behave badly, act wrongly. 2. to harm, injure; to teach (someone) a lesson. 3. to make (someone) feel sick
fena gitmek
to go badly
fena gözle bakmak
1. to harbor evil intentions (towards). 2. to look daggers (at). 3. to look at (someone) with a lustful eye
fena halde
grossly

Mary was bullied at school because her mother was grossly overweight. - Annesi fena halde kilolu olduğu için Mary okulda zorbalık yaşadı.

This is grossly unfair. - Bu fena halde adil değil.

fena halde
sorely
fena halde
unpleasantly
fena halde
badly; a lot
fena halde
in the worst way, extremely, excessively, badly
fena halde
sore
fena halde benzetmek
to beat sb to a pulp
fena halde üşütmek
catch one's death
fena haşlamak
give smb. a roasting
fena kalpli
wicked
fena muamele
law ill-treatment
fena olmak
1. to feel sick, feel faint. 2. to feel anguish, be upset
fena olmak
to feel bad, to feel faint
fena olmamak
to be all right
fena sayılmaz
not bad
fena yakalanmak
to be caught red-handed
fena yapmak
to harm, injure; to teach (someone) a lesson
fena yerine vurmak
to hit (someone) in a vulnerable spot
en fena
worst
hiç fena değil
not bad at all
acısı fena çıkacak
there is the devil to pay
daha fena
worse
en fena şekilde
worst
hava iyi/fena esmek
for things to be going well/badly
hiç fena değil
not half bad

The stew was not half bad. - Güveç hiç fena değildi.

hiç fena olmayan
not half bad
maddi durumu daha fena
worse off
sonu fena olacak
there is the deuce to pay
yaymak (fena koku)
reek of
Turkish - Turkish
(Osmanlı Dönemi) Geçip gitme
(Osmanlı Dönemi) Çok kocamış olmak
(Osmanlı Dönemi) Tas: Kendi varlığından geçmek
(Osmanlı Dönemi) Kötü
(Osmanlı Dönemi) Geçici dünya
(Osmanlı Dönemi) (Beka'nın zıddı) Yokluk. Yok olma
(Osmanlı Dönemi) Devamlı olmayan
Ölümlü olma durumu, ölümlülük
Davranışları toplumun ahlak anlayışına uymayan: "Siz fena adamsınız, odanıza geldiğime bin kere pişman oldum."- P. Safa. Ölümlü olma durumu, ölümlülük
Çok
Hoşa gitmeyen, rahatsız edici
Hoşa gitmeyen, rahatsız edici: "Fena günler yaşadığına inanmak için bin şahit lazım."- R. H. Karay
Üzücü
Davranışları toplumun ahlâk anlayışına uymayan
İyi nitelikte olmayan, kötü: "Rüşvet aslında fena şeydir, fakat daha fenası rüşvet ayıplığını kaybetmişliktir."- B. Felek. Üzücü: "Bu savaş yılları o kadar fena ve ağır felaketler öğretmişti ki..."- H. E. Adıvar. Çok: "Tenis oynarken bileğim burkuldu, berbat, fena acıyor."- P. Safa. İstenilen ve gereken nitelikte olmayan (kişi)
İstenilen ve gereken nitelikte olmayan
İyi nitelikte olmayan, kötü
(Osmanlı Dönemi) yokluk, yok olma
fena etmek
Kötü bir duruma düşürmek
fena etmek
Kötü davranmak
fena halde
Aşırı ölçüde, son derece, pek çok, adamakıllı
fena kalpli
Herkesin kötülüğünü isteyen, başkaları için kötülük düşünen
fena olmak
Hasta gibi olmak, fenalaşmak
fena olmak
Kötüleşmek
fena olmak
Çok üzülmek, bozulmak
fena yapmak
Kötü duruma düşürmek
biri fena olmak
Hasta gibi olmak, fenalaşmak
biri fena olmak
Çok üzülmek, bozulmak
biri fena olmak
Kötüleşmek